Neler Hakkında Yazıyorum?

4 Eylül 2017 Pazartesi

Alışamadıklarım-ız.

Bir olayda tek taraflı dinlediğimiz zaman hep bir haklı vardır. Ne zaman ki diğerinin sözlerine de kulak kabarttık o zaman haklılık terazisi biraz oynar. Yine bir haklı vardır ama önceki gibi hep haklı değildir.
Çünkü muhatabı insandır meselenin.
'İnsan beşer elbet şaşar.' sözüne kanıttır her yaptığı. Ve daha nice ata sözlerine.
Eğer ortada hakemseniz daha da zordur bu haklılık meselesi. Suya sabuna dokunmayayım derken hep siz bulanmış olursunuz. Sonrasında da her kötülük size kalır.
Taraf iseniz o zaman birden değişmiş bir ruhta bulursunuz kendinizi. Ya bağıran çağıran ya da hep susan, konuşamayan. Ya da konuşsanız da karşısındakine anlatamayan.
İnsan gariptir.
İnsan en çok birbirine gariptir.
İnsan en çok kendine gariptir.
*
Bulunduğu yerde boğulacak olanlara gelsin.
Bu hayatta biraz olsun mutlu olmak için uçurumlarını bekleyenlere...

7 Haziran 2017 Çarşamba

Katlanabildiğin Kadar

Aşk hikayelerine iç çekerek bakıyorum.
Benim de başım gelsin diye hevesleniyorum.
O anlatılan kusursuz karakter gibi birini hayal ediyorum. Çok seven, güzel seven, hatta bazen kırıp dökse bile vazgeçilemeyen.
Gerçeği çok net bilememe rağmen hayaller kuruyorum işte.
Ama bir yandan kendimin de farkındayım. Öyle bir aşk bana gelmez. Gelse bile ben anlamadan çekip gider.
Bu dünyada kaç insan kitaplardaki gibi yaşayacak kadar şanslı ki.
Monotonluğun en görkemli hali olan yaşamlarımız dolu dizgin bir aşkla heyecan kazanmayacak.
Ya da biz ne yaparsak yapalım kimse kendini bir köşeye koyup bunları sineye çekmeyecek. Çekmesin de zaten. Bu hayatta en değerli kendimiziz. Bunu söyleyince kendimi çok bencil hissediyorum ama bana göre öyle. Öncelik hep biz olmalıyız. Yoksa mutlu olamayız.
Bunları yazmamın nedeni artık bunaldım.
İnsanlara göre yapmam gereken işlerle itham edilmekten. Yapmayacağımı söylediğimde bunun beni kötü bir sonuca sürükleyeceğini duymaktan çok bunaldım.
Şanslıyım ki bunu yapanlar en üçüncü şahıslar. Yani önemi yok.
Çekirdek aile içinde büyüyüp akrabalara ne uzak ne yakın şehirlerde yetişen biri olarak en önemlisi şu an sınavlarımın bitmesini ve bana kavuşmayı bekleyen dört kişi.
Bu yüzden diyorum gencim, toyum, çoğu şeyi yaşamadım bile hayatta.
Babaannemin meşhur lafı var "Daha annenin koyduğu adla duruyorsun." der.
O yüzden bırakın saçma romantik filmlere iç çekeyim. Kitap karakterlerine aşık olayım. Ünlülere hayranlık duyayım. Yirmi bir yaşını bitirdim ve sizin istediğiniz gibi bir gelecek planlaması yaparsam şunun şurasında bir iki yıl sonra 'yetişkin' gibi davranışlar sergilemem gereken bir hayatım olacak.
İnsanlar beni Şu an bile liseli sanıyor ve içimdeki çocuğu bastıramamam engel teşkil etmiyor. Ama ileride toplum beni yargıladığında bir şansım olmayacak.
Ya da biz en iyisi düşünce yapımızı biraz değiştirelim ve herkesi kendi haline bırakalım.
Ben böyle daha mutlu olacağım. Eminim benim gibi düşünen çok kişi vardır.
Özgürlük tanımı okul sıralarında bize anlatılıp durdu. Kimse anlamamış ki insanlara baktığımda sadece sıkışmışlık görüyorum. İstemedikleri pek çok şeye mecbur bırakılmış kişiler.
Ben böyle yaşamak istemiyorum. Şu an bile seçeneksiz olduğum durumlar beni boğarken dahasını istemiyorum.
Büyümek gerçekten de sancılı bir şeymiş. Yutulmadan yaşlanabilmek dileğiyle.
Mutlulukla kalın.

'Not: Sizleri sol taraftaki kedi resimden twitter'a bekliyorum. En sevdiğim sosyal mecra. Tavsiye ederim.'

28 Mayıs 2017 Pazar

Yaşamak, Doğan Her Güneşte Yeniden

İçimizi titreten korkular kaçınılmaz mı?
Böbürlendiğimiz o olacakları hissedebilme yeteneği felaketi hissettiğimizde sonunu tahmin edemeyeceğimiz için işe yaramaz mı?
Uzakları düşündüğümüz süre boyunca sızlayan ruhumuz çok mu acınası?
Göz kapaklarımız kaşınsa bile akmayan damlalar güçlü mü yapıyor bizi?
Büyüdüğümüz her saniyeye pişman olmak geriye döndürüyor mu bedenimizi?
Bizimle hiçbir ilişkisi olmayan hatta bizi tanımayan insanlardan nefret edebilir miyiz?
Ben kimseyi incitmem o zaman onlarda bana anlayış göstersin dediğimiz zaman çok mu hayalciyiz?
Kocaman kanatlarımız olduğunu ve onlarla tüm sevdiklerimizi sakladığımızı hayal ettiğimiz yaş yirmi bir olamaz mı?
Haykırmak isterken susmak zorunda kaldığımızda söyleyemediğimiz o her kelime boğazımıza dizilip bizi boğduğunda bu gerçek bir intihar mı?
Yüreğinle beraber seni incitenleri parçalarken kim suçlu?
Kendini eksiltmek pahasına, yıllarca direndiğin nefreti ruhuna bulayınca kim karşına geçip sana kızabilir?
Her defasında kendini durdurup, affetmeye çalışıp, düzeleceğini sanıp nereye kadar yaşayabilir insan?
Gerçek isteklerini unutturacak kadar değiştirip kendini güç sahibi olmak istediğinde ortaya çıkan enkazda kalanlar neyden şikayet edebilir?
Gözlerini her kırpışında değişimi bekler insan böyle olunca.
Birilerine bir şeyi yaşatmadan önce düşünün.
Eminim herkesin sol tarafı doludur ve belki günün birinde sızlar.
Yadırgamayın o zaman. Vardır bir sitem edeni.

18 Mayıs 2017 Perşembe

Titre ve Kendine Gel

Uzun zamandır deneme tarzında yazılar yazmıyor oluşum ve kitap okumayı sanki hiç tanımadığım bir eylemmiş gibi unutmam beni eksiltiyor bugünlerde. O kadar hayat koşuşturmasına ve sosyal medya ilüzyonuna dalmışım ki internet dışında çok az zaman geçiriyor olmuşum. Çok değil bundan birkaç ay önce lanet meret instagram yokken hayatım daha izoleydi. Yanlış anlamayın instagramın yüzüne bile bakmıyorum aslında ancak bende ki farklılaşma o zaman başladı. Şanslıyım ki bunu fark edebilecek farkındalıktaymışım. Toparlanıp bazı akıl oyalayıcı boş şeyleri bir kenara itmeliyim. Çünkü beni bekleyen o yerde nefes var. En sevdiğim uçurumların sert ama huzurlu rüzgarları var. Gözlerimi kapattığım anda kaçıp gidebilme özgürlüğü var. Bugün bunu fark etmemi sağlayan seminer bana unuttuğum ama beni ben yapan şeyleri hatırlattı.
Hayaller iyi ki var.
Ve biz biraz da onlar için yaşamalıyız.

22 Mart 2017 Çarşamba

Bambaşkalaşmak

Merhamet ne demek unuttuğumuz günleri yaşıyoruz sanki.
Kaç küçük çocuğun gözyaşını gördük bu zamana kadar. Kaç çığlığa kayıtsız kaldık.
Bizi hapsettikleri tabulara körü körüne bağlanmışız. Biraz farklı davranana da hemen belli isimleri yaftalıyoruz.
Her geçen gün mutsuzuz. Geleceğe karşı güvensiziz.
Şu an başlıkları tek tek saymak istemediğim çünkü okurken bile kahrolduğum, yazmaya içim elvermediği ne felaketler oldu hayatımızda.
Tek bir tuşla bizi o anlık depresif ve öfkeli hale sokan o olaylar kim bilir failini ne derece yok ediyor?
Biz bazen diyebiliriz: "Yapabileceğim bir şey yok. Elimden gelmez. Uzakta. Başkasının işine karışmak olur."
Daha o kadar çok bahane sayabilirim ki. Çünkü ben de bazen o bahanelere sığınıyorum.
Bazen mi dedim hemen hemen her zaman.
Diğerleri, siz de, öyle değil misiniz?
Toplum olarak hepimizin ağzında- pardon klavyesinde- birlik, sevgi, paylaşmak, yardımlaşmak...
Kısacası başkaları tarafından duyulduğunda hoşa gidecek her şey var. Ama bana samimiyetsiz gelenleri saysam bir ikisi dışında örnek kalmaz bile.
Kendinizi -kendimizi- başkalarına beğendirmeden önce kendi onayımızı alalım. O dillere pelesenk olan vicdanı sorgulayalım.
Çok şey yapmaya gerek yok. Büyük şeylere gerek yok.
Ama bazen süslü laflarla tepki göstermek yerine elimizle dindirebileceğimiz yaraları görmeye çalışalım. Onları iyileştirmeye uğraşalım.
Umarım dünya üzerindeki her bir insanın hayatı bir diğerine yardım edebilecek lükste olur.
Ve biz artık gören körler olmaktan çıkar ve sevgiyle hissederiz birbirimizi.
Sevgiyi paylaşmanın, mutluluğu yaymanın yollarını ararız.
Böylece içimizdeki acılar azalır. Dünya daha güzel bir yer olur.
Bunu yazarken bile ümitsizlik bir yandan beni kemirmeye devam ediyor ama yılmadan inanmaya devam edersek en azından bizim elimizin değdiği bazı insanlar değişebilir. Bizim yetiştirdiğimiz çocuklar, öğrenciler, arkadaşlar, tanıdıklar...
Belki birinin hayatında tek bir sözle ya da davranışla büsbütün izler bırakırız.
Kendi potansiyelimizin farkında ve onu boşa harcamadan yaşayalım.
Mutlu olalım.
Mutlu edelim.

19 Mart 2017 Pazar

Wo Ai Ni

Daha fazla sevemem diyorum hep.
Bu kadar yer yüzünde ulaşabileceğim en büyük aşk.
Fazlası olmaz. Olamaz. Ben sınırıma ulaştım.
Ama sonra bir şey oluyor.
Bir şey yapıyorsun ve...
Ben seni eskisinden bile fazla seviyor oluyorum.
Bu hayatta aşk insanı mahveder.
Biz gönüllü mahvolanlarız.
Bile isteye acıya koşanlarız.
Biraz bile tereddüt etmeden.
Ne zaman oldu, nasıl oldu bilmiyorum ama oldu işte.
Asıl mesele olması değil miydi?
Sonu önemli değil.
Ellerim bir kere bile değmese ellerine seni böylesine sevmek yeter.
Bu aşkı yaşamak bana yeter.
Uzaktan hallerini izlemek, gülümsemende yüzümde oluşacak o dalgın ifade...
Bunlar her şeye değer.
Ben hayatımda bir kere aşka düştüm.
Ve geriye hiçbir pişmanlığım kalmadı.

15 Mart 2017 Çarşamba

Her Yeni Gün

Denk geldiğimiz bir suçlamayı üzerimize alınıp kırılıyoruz.
Düşüncelerimiz bir başkası tarafından küçümsenince kabuğumuza çekiliyoruz.
Biraz zorlayıp yine takdir edilmeyince yoruluyoruz.
Sanki her yeni günle tepemizdeki hortum büyüyor ve bizden daha çok şeyi içine çekiyor.
Eksiliyoruz parça parça.
Canımız acıyor.
Bitmesini istemeye bile cesaret edemiyoruz bazen. Baş ağrılarımız yine kuruluyor hayatımızın ortasına.
Herkes acısını yazıyor her yere. Onlara bile inanmaz oluyoruz gün geliyor.
Kalabalığı yadırgıyoruz yine de yalnız kalmak istemiyoruz.
Gözyaşlarımızı tutmaktan en olmadık yerlerde kaçıp gidiyor onlar da.
'Nasıl yaşıyoruz? Neden yaşıyoruz?' Bu sorularla ömrümüzü tüketip yine cevapsız gözlerimizi kapıyoruz.
Huzursuz, mutsuz hayatımızı her gün artırarak yaşamaya çalışıyoruz.
Büyümek diyoruz adına, her hatırladığımızda küçülmek isteyerek.