Neler Hakkında Yazıyorum?

28 Eylül 2020 Pazartesi

Seramik Çalışmalarım #6

Merhabalar.
Sermikten hep takı yapan biri olarak artık bundan hem sıkıldım hem de yaptıklarımı o kadar da fazla kullanmadığımı fark edip biraz da dekoratif bir şeyler yapayım dedim. Yaptığım takıları kullanmamamın en büyük nedeni hep evde olmam da olabilir tabii. Neredeyse iki sene oldu ve ben hep bir şekilde evdeyim. Şimdi bir de virüs ile zorunlu hale gelen bu durum son zamanlarda beni çok kötü etkilemeye başladı. Karantina döneminde okul hala devam ediyordu ve kafam hep bir şeylerle meşguldü. Ama okul bitip de tatile girince sanki kocaman bir fil üzerime oturmuş gibi kıpırdamaya bile halim kalmadı. Sanki hayat şu an bitmiş ve hiçbir şey için çabalamama gerek yokmuş gibi bir his var içimde. Bunu aşmaya çalışıyorum. Bir şeylerle uğraşıyorum bir an geçti gibi oluyor ama sonra tekrar gelip içime sızıyor. Gelecek yokmuş gibi hissetmek çok kötü. Böyle hissedince kendiniz için de bir şey yapmak istemiyorsunuz. Mesela benim bitirmem gereken bir ders dönemim ve yazmam gereken bir tez var ama elimde ne var? Sıfır. Kendimi yorgun hissediyorum ama hiçbir şey de yapmadım. Sadece yataktan kalkmamla başlayan bir yorgunluk. Umarım yakında geçer çünkü böyle hissetmekten de sıkıldım. Bu yüzden bir şeyler yapmalıyım diye düşünüp seramikle uğraştım sonra da yaptıklarımı yazayım dedim.
İlk yaptığım işlerle başlayıp son yaptıklarıma doğru sıraladım.
Bu kuş evini ilk 'bir kart bir kitap' etkinliği için yapmıştım. Zaten hediye göndermek istediğim bir arkadaşım çıkınca bu fırsattan istifade bu seramik kuş evini de gönderdim. Serimkten yaptığım ilk obje kendileri. Biraz da acemi zamanlarım. :)

Hihi bu da ben ve küçük kardeşim. Küçüklüğümü hiç sevmiyorum. Tam bir geveze kız çocuğuymuşum. Annemlere nasıl dayandınız diye soruyorum arada. Ama şu anki halimi de düşününce pek bir fark yok gibi. Hala nasıl dayanıyorlar bana anlamıyorum. :D
Bu yaptığım ikinci kuş evi çalışmaları. Annem öncekini görünce çok beğenip istemişti. Şu an mutfak dolaplarının saplarında asılılar. Diğer şekilsiz şeyse bir kedi. :) 
Aslında kitap ayracı kendileri ama henüz uygun bir ayraç bulamadım. Bulunca yapıştıracağım. 

Kuş evlerinin detaylı hali bunlar da. Gördüğünüz gibi Das sermik hamuru gözenekli bir yapı bırakıyor. Tamamen pürüzsüz değil. Ama ahşap hissi kattığı için ben sorun etmedim. Tabi boyanadabilir seramikler ama o zaman böyle bırakmıştım. Belki daha sonra boyarım. Ha bir de pürüzsüz olan hamurlarla çalışmak isterseniz polimer kili öneririm.

Evet geldik çerçevelerimize. Ben bu çalışmaları Youtube'ta Ayşegül'ün Atölyesi kanalından görerek yaptım. Zaten seramiğe ilk başlamamı sağlayan kanal o. Buradan videoyaya ulaşabilirsizin. Seramikle ilgili daha bir sürü çalışması var. Ben boyamayı bitirdim ama elim durmayıp uğraştığım için bazı kısımlar kötü oldu. Oraları da jüt iple sardım. 
Bunlar da kafalar. İfadelerini çok seviyorum ben. :)
Ah ve geldik gönlümün sultanlarına. Bu iki tavşancık benim şu sıralar bayılarak izlediğim The Untamed adlı Çin dizisinin figürleri. İnternette görüp yapmak istedim. Benzeyeceklerine zerre inancım yoktu ama bence baya benzediler. Orijinalini de bırakıyorum bakıp fikrinizi belirtebilirsiniz. :)




Hızımı almışken bir de anahtarlık yapayım dedim. Hem anahtarlık hem de takılarmı koymak için ünikornlu bir tabak yaptım. Daha önce yapım aşamalarını anlatmadım ama burada çekmişim fotoğrafları o yüzden burada anlatayım. Hamurdan bir miktar koparıp elimizde biraz oynuyoruz. Gerekirse biraz su ile elinizi ıslatabilirsiniz. Daha sonra belli kalınlıkta açıp istediğimiz şekli çiziyoruz. Kesici bir aletle şekli kesip elimizi sulandırarak kenarlarındaki bozuklukları düzeltiyoruz. Sonra da kurumaya bırakıyoruz. İnce ise bir günde kalınsa birkaç günde kurur. Sonra da zımparalayıp boyama işlemine geçebilirsiniz. Ama boyamadan önce üzerinde hiç toz olmamalı yoksa boyayı atar. Daha sonra dilerseniz vernik de uygulayabilirsiniz. 








Tabak seramik değil sanırım melamin deniliyor. Ucuzluk marketlerde bulabilirsiniz. Ben üzerine silikonla boynuzu ve kulakları yapıştırıp çizim yaptım. Daha fazla süslemek istemedim çünkü üzerine takıları koydukça kalabalık gözükür diye düşündüm. 

Evet bu kadardı. Umarım hoşunuza gitmiştir. Yapmak isterseniz de fikir vermiştir. Eğlenceli bir uğraş seramik. Unikornun boynuzundakiler de benim yaptığım seramik takılar. Tabaktakiler de boncukla yaptıklarım. Onları da yazarım yakında. Benden bu kadar.

Mutlulukla kalın. 

21 Eylül 2020 Pazartesi

Killing Stalking - Webtoon

Merhabalar.

Bugün uzun zamandan sonra webtoon yazısı ile geldim buralara. Benim son zamanlarda okuduğum en güzel işlerden biri bu webtoon. Psikolojisi bozuk karakterler okumayı çok sevdiğim için en sevdiğim webtoonlar arasına bile girebilir hatta. Webtoonlarda öyle bir şey var bence karakterler daha gerçekçi. Mangalarda çok keskin karakter çizgileri varken webtoonlarda çok yönlü anlatılıyorlar. O yüzden webtoonlar ayrı bir yerde.

Önce konudan kısaca bahsedeyim sonra uzun uzun kendi yorumumu yapayım. Konusu, Yoon Bum dört sene geç gittiği üniversitede Oh Sang Woo isminde bir çocuğa aşık olur. Artık duyguları o kadar artar ki her yerde onu takip etmeye başlar. Bir gün gizlice Oh Sang Woo'nun evine girmeye çalışır. Ancak evde gördüğü şey onun hayal ettiği Sang Woo'dan tamamen farklıdır. Bu noktadan sonra ikilinin ilişkileri karanlık bir boyut kazanır. Yaşadıkları olaylarla, arada olan flashback'lerle karakterlerin nasıl insanlar olduğunu ve neyin onları bu noktaya getirdiğini görürüz.
Webtoonu okumak için birkaç kaynak bırakıyorum buraya. Burada bazı bölümler eksik yüklenmiş. Aynı bölüm ikinci defa açıldıysa anlayın ki eksik var. Burada ise bölümler tam ama sürekli reklam çıkıyor. Ben okuduğum sıralar internet sıkıntısı çektiğim için indirmiştim ve öyle okumuştum. Siz de buradan indirebilirsiniz. 

Şimdi kendi yorumuma geçeyim. Buralar spoiler olabilir ona göre. 

Webtoonun büyük bir hayran kitlesi var gördüğüm kadarıyla. Yayınlanırken bile çok büyük ses getirmiş. İnternette bir sürü fanart ya da fmv görebilirsinizi bununla ilgili. Ben pek kafamdaki şeklini bozmak istemediğim için bakmadım ama meraklıları varsa buyursun.
Aynı zamanda hayranlar arasında çatışma da oluşturmuş webtoon. Bazıları ikilinin ilişkisini aşk olarak görürken bazıları sorunlu bir ilişkide olduklarını ve romantikleştirilmemesi gerektiğini savunuyor. Ben ikinci gruptayım. Webtoonu okumak beni rahatsız etmedi. Aksine bayılarak okudum çünkü böyle psikolojik ve suç konulu işleri seviyorum. Ama bazen kötü kötüdür içinde zorlama bir iyi aramamalıyız.
Karakterlerin ikisi de geçmişten taşıdığı yaralarla yaşıyorlar. Yoon Bum ailesi ölmüş ve büyükannesi ve amcası ile büyüyen birisidir. Yaşından daha cılız olması ve aile içi şiddet görmesi ile dışarıya karşı ürkek büyüyen bir çocuktur.
Yanına yaklaşan her insana karşı başta temkinli olsada sonradan anında ona bağlanan bir yapısı vardı bence Bum'ın. Ve yaşadığı hiçbir kötü olayı da geride bırakamayan bir karakterdi. Sang Woo'ya olan bağlılığı ve hatta sevgisi bu yoldan başka bir sevgi görmediği için bile olabilir. Küçüklükten beri şiddet ve hatta istismara uğramış ama hayatı daha kötüye gitmesin diye kabullenmiş. Yazar belirtmiyor ama belki de yaşadığı kötü muameleyi bile bir yerden sonra ilgi olarak kabullenmiş bile olabilir. Hissetiği o sevgi açlığı ile de ona biraz iyi davranan herkese kolayca bağlanabilen bir karakter Bum benim gözümde. Finalde lisede onu kıran kıza karşı gösterdiği olumlu tavırla da bunu anlayabiliriz bence. O kızı hiç aşamamış hatta onun yarattığı psikolojik yaralar yüzünden katil olmuş biri Bum ama sonunda yine ondan gelen bir güzel davranışa kanıp onu hayatında tutabiliyor. 
Sang Woo ise bambaşka bir yerde. Tamamen parçalanmış bir çocuk bence Sang Woo. Ailesi ile ilgili büyük problemler var. Biz ailesinin bir iyi bir kötü olduğunu görüyoruz seri boyunca. Anne ve baba bir mutlular bir değiller. Belki de şiddetin hep var olduğu bir evdi onlarınki arada olan güzel anılar da sonrasında yaşanan şiddetle değerini kaybediyordu. Anne Sang Woo'nun bebekliğinden beri psikolojisi bozuk bir halde anladığım kadarıyla. Baba o zamanlar sevecen davranırken Sang Woo'nun ilkokula başladığı zamanlarda şiddet uygulayan bir figüre dönüşüyor. O sıralar Sang Woo annesine de çok bağlı ve annesi de Sang Woo'yu bir evlattan çok ona aradığı sevgiyi verebilecek olan biri gibi görüyor. Daha sonra işler çığırından çıkıp da baba ölünce anne Sang Woo'yu babanın yerine koyuyor.
Sang Woo ve Bum arasında yaşanan cinsel ilişkyi de ben buna bağlıyorum. Anne o zaman Sang Woo'yu o şekilde istismar etmeseydi Bum'ı annesi yerine koyan Sang Woo o şekilde davranmayacaktı. Annesinin ölümünü atlatamayan ve Bum'ı onun yerine koyan Sang Woo da annesi ile bağdaştırdığı ne varsa Bum ile yapmaya başladı. Zaten yazar da Sang Woo'nun eşcinsel olmadığını söylüyor. 
Sang Woo'nun bu sevgi açlığı da çok bariz işlenmiş seride. Bum onu sevdiğini söylediğinde tavırları tamamen değişiyor. Hatta her kötü olayda Bum'a sığınan biri haline geliyor. Konser sonrası sana sarılmak istiyorum demesi, kırıcı bir söz söylediğinde hemen pişman olup özür dilemesi hatta hastanede onu sayıklaması.
Polis merkezindeki yaptıkları sahte geliyor ama bana. Sadece polisleri inandırmak için o kadar aşırıya kaçtı. Sonra da zaten ilişkileri daha da değişti. 
Açıkça söyleyeyim polis beni seri boyunca sinir etti. Sırf kendi çıkarı için çalışıyor gibi hissettim hiç de öyle adaleti önemsiyor bir hali yoktu. Sonunda yakalanacaklardı tabii ama polis nedense benim sevmediğim bir karakter oldu.
Sang Woo'nun ölümü ise telefonun başında beni dumur etti desem yeridir. Bum'ın yaşadığı o çaresizliği ben de hissettim okurken. İki gün önce gelsem görecektim dedi ya...
İşte böyle benim çok sevdiğim bir seri Killing Stalking. Yazarın açıklamalarıyla da anlam kazanan çok yeri var. Böyle işlerde detayları yakalamak da benim hoşuma gidiyor o yüzden tekrar tekrar okumak istediğim bir iş. Siz de psikolojik konuları seviyorsanız şans verebilirsiniz.
Mutlulukla kalın.

16 Eylül 2020 Çarşamba

Gece - Film

Merhabalar.
Yine bir Türk filmi ile geldim bugün de. Ve daha en başından söylüyorum gidin izleyin. O kadar beğendim. Sanki rol değil de kafamı hayattalarına sokup gizlice izlediğim gerçek insanlar gibi bir performans sergilemiş oyuncular. O kadar beğendim.
Film 2014 yapımı bir Erden Kıral filmi. Bu izlediğim ilk filmi ama son olmayacak çünkü listemde Vİcdan var. Bakalım ne zaman izlersem artık. Bu film Zahit adlı bir romandan uyarlanmış. Filmi izledikten sonra kitabı da okuma istediği doğdu içime çünkü kitaba adını veren Zahit karakteri filmde çok kapalı kalmıştı. Belki kitabı okursam daha net anlaşılır onun cephesi de.
Filmin konusu ise şöyle doğudan batıya göç etmiş bir ailenin fertleri zamanla değişen düzenin içinde bir taraflara savrulmuştur. Ailenin en büyük kızı Süsen, çocukluk aşkı Yusuf'la evlenip evden ayrılmıştır. Ama Yusuf'un savruk yaşamı onu da içine almış ve mutluluk hayalleri bir bir suya düşerken içinde sıkıştığı hayattı kabullenip devam etmiştir. 
Ailenin en büyük oğlu Zahit ise dağa çıkmıştır ve kendisinden haber alınamıyordur. Evde kalan Gülcan ve Nahit ise nispeten gelecekleri parlak, anneleriyle yaşayıp gidiyorlardır.
Zamanla hayatlarında olan değişikliklere ayak uydurmaya çalışan bu insanların gelecekte onları bekleyen sorunlarla baş etmelerini ve bir çıkış yolu bulmaya çalışmalarını izleriz.

Filmde her bir oyuncu muhteşem iş çıkarmıştı. Hiçbirini ayıramayacağım kadar harikalardı. Bir taraftan gerçekten görüp tanıdığımız, bildiğimiz insanları izler gibiyken diğer taraftan gün içinde yanından geçip gittiğimiz, göz ucuyla bakıp hiç önemsemediğimiz kişileri izliyor gibi hissettim. 

***Spoiler***
Olaylar hakkında fikirlerimi belirtirken belki spoiler verebilirim o yüzden uyarımı şöyle bırkayım.
Süsen ve Yusuf'un ilişkisi çok problemli olsa da bana nedense çok tanıdık geldi. O kadar çok duydum ki eşini, evini, evliliğini ayakta tutmaya çalışırken yıpranan kadınları. Süsen mutsuz olsa da gidecek yeri olmadığını ve hatta gitse bile hayatının bundan daha iyi olmayacağını düşünen bir kadındı. Başına gelenleri bizim insanımızın tipik bir özelliği olan kadere bağlayıp kabullenmişti. Başta eşini seviyor olsa da sonrasında yaşadıkları bana artık sevgiden çok alışkanlık ve mecburiyet duygusunun var olduğunu hissettirdi. Yusuf da aynı şekilde hayatını değiştirmek için pek çok fırsatı varken benim yolum bu deyip hala aynı hatalarda ısrar eden bir karakterdi. Bir arada mutlu olmak yerine içine düştüğü çukurda debelenip durdu film boyunca.





Filme bence kadın filmi de diyebiliriz. Çünkü filmde kadınların olaylara yaklaşımı, hissettikleri, acıları, seçimleri ve toplumun zorladığı kalıbın dışına çıkmış, her ne kadar saygı görmeseler de, baş kaldırabilen karakterler vardı. Süsen ve Gülcan'ın ilişkisinin her anı çok duygusaldı. Ve kız kardeşim olmasa da o duygu bana çok tanıdık geldi. Birlikte dertleşmenin, kadın kadına birbirine destek olmanın verdiği o hissiyat geçti bana. 



Bir de anne tarafı var tabii. Biz annenin hislerini hep çocuklarının ağzından dinledik. Bilmediği bir memlekette, belki çok hakim olmadığı bir dilde, kocası gitmiş, çocukları dağılmış yaşamaya çalışan bir kadın. Toplumun yıpranmışlığının getirdiği bir cahillik hali. Üstüne üstlük başımızda bir erkek olsun fikrine sahipken tamamen kadın başına kalmışlığın getirdiği hisler. Düşününce onu da izlemek isterdim çünkü filmin dokusuna çok uygun bir karakterdi. Zaten filmdeki belki de tek kusur bazı karakterler çok detaylı iken bazılarının hiç anlaşılamıyor olması olabilir. 


Mesela Zahit karakteri. Neden öldü onu bile anlayamadan bitti film. Tamam bir davası vardı ve onu sorgulamaya başladığını gördük. Yanlarındaki adamın sorgulamasından rahatsız olduğunu da anladık ama başta söylediği çoğu cümlenin içi boş kaldı. Üstelik film içinde göründüğü sahneler çok kopuktu. Nahit için de neden içeri girdiği muallaktaydı diyebiliriz. Bir takım gruplara katıldığını gördük ama neden onu aldılar? Sadece bir toplantıya gitti diye mi? Filmde bu siyasi taraf yedirmek istenirken biraz havada kalan yerler olmuş ne yazık ki. Bir yorum görmüştüm 'neden siyasi olaylara daha fazla yer verilmemiş de kardeşlerin yaşantısı gösterilmiş' diye. Açıkçası ben bu halini daha çok beğendim. Siyasi bir filmdense arkada kalan ailenin hislerini görmek daha gerçek geldi. Hele ki Gülcan abisi açlık grevindeyken 'neden abi neden' diye sordukça benim de hep kendime sorduğum sorular geldi aklıma. Yıllardır bu topraklarda nice gençler yitip gitti. Belki bir şey değişti belki hiçbir şey değişmedi ama acı hep aynı kaldı. O halde neden? Sonunu bile bile neden bu düşmanlık, anlaşmama çabası? İnsan olarak geçinmek varken neden karşımızdakini öteleme isteği?
Sabaha kadar yazsam da cevabını bulamam o yüzden tek yapabileceğim kendi hayatımı kendi doğruma göre yaşamak. Ötekileştirmeden, zarar vermeden, sadece severek. Ne olursa olsun.











***Spoiler son***
Evet bir film yazısı daha bitti böylece. Bence bir şans verin ve izleyin çok güzel bir film. Hem sinematografi açısından hem de hikayesi açısından baştan sona keyif alacaksınız. İnsanı biraz daha anlamak için bile izlenir. Çok beğendiğim, çok da etkilendiğim bir filmdi. İzlemeyi düşünenlere iyi seyirler, düşünmeyenler de akıllarının bir kenarına iliştirsin bence. Güzel film. :D
Mutlulukla kalın.