Neler Hakkında Yazıyorum?

14 Ekim 2020 Çarşamba

The Cakemaker - Film

 Merhabalar.

Bugün eskiden izlediğim bir filmi anlatacağım sizlere. Gerçekten hikayesini çok sevdiğim bir film. Oyunculuklar, mekan, birbirinden güzel tatlılarla çok kaliteli bir iş olmuş. Konusu da benim özellikle ilgimi çeken bir konu. Aldatma hikayelerini seviyorum ben nedense. Duygusal çalkantılar, yüzleşmeler fazlaca olduğu için galiba.

Çok uzatmadan konuyu anlatmaya başlayayım. Thomas Almanya'da bir pastane işletiyordur. Oren ise her ay Almanya'ya iş seyahatine gelen biridir. Düzenli olarak pastaneye uğramaktadır.

Zamanla bu ikili arasında bir ilişki başlar. Ancak Oren'in bir karısı, Anat, ve oğlu vardır. Thomas, Oren geldikçe onunla vakit geçirirken gittiği zamanlar mutsuz hissetmektedir. Ancak bir gün Oren'e ulaşamamaya başlar. İki hafta geçmiştir ama ne aramalarına ne de mesajlarına dönmemiştir. En son çare çalıştığı şirkete gider ve Oren'in öldüğünü öğrenir. Bu acı ile ne yapacağını bilemeyen Thomas her şeyi bırakıp İsrail'e gider. Orada Oren'in karısının kafesini bulur. Orada çalışmak istediğini söyler.

Anat, kocasının ani ölümüyle dağılan hayatını yoluna koymaya çalışır. İlgilenmesi gereken bir oğlu vardır, kocasının ailesi ile arasındaki ilişkiyi dengelemeye çalışmaktadır ve çevresinde onun ilgisini çekmeye çalışan bir adamla uğraşıyordur.

Böyle sıkışık zamanda çıkagelen bir yabancı ile ne yapacağını bilemez. Başta onu çalıştırmak istemese de sıkıntılı bir zamanda yardıma koşan Thomas ile fikri değişir. Artık Thomas kafede çalışıyordur. Oren'in oğlunu görmüş, onun burada olan hayatını tanımaya başlamıştır. Acısını bir şekilde yaşamaya çalışıyordur.




Zaman geçtikçe Thomas ve Anat birbirlerini tanımaya ve yakınlaşmaya başlar. Ama Thomas'ın sakladığı büyük bir sır varken ilişkileri ne hal alacaktır?



***Buradan sonrası spoiler olabilir.***
Film benim çok hoşuma gitti. İnsan ilişkilerini anlatan filmleri seviyorum. Filmde de bir kaybın ardından duyulan üzüntü ve insanın teselli bulma çabası çok güzel işlenmişti. Sakin oyunculuklar ama büyük duygular vardı ekranda. Gerçekten oyuncular çok başarılılar. 

Anat'ın başta Thomas'ı eşinin yerine koyduğunu düşündüm. Hatta Thomas'ın da aynı düşünceyle ona yaklaşacağını sanıyordum ama bence böyle olmadı. İkisi de kaybettikleri kişiyi değil birbirlerini gördüler. Anat'ın Thomas'la beraber olduktan sonra hem ağlaması hem de yüzünde mutlu bir gülümseme oluşması çok dokunaklıydı. Toplum normlarına sıkışmış bir kadın, eşi ölmüş, çevresinden hep bir ses çıkıyor ama bir anda kendini duygularına teslim etmiş.
Aslında İsrail deyince aklıma hep Arabistan gibi bir yer geliyordu. Bilgisizlik işte. Ama şehir çok güzeldi. Ayrıca Yahudilikte özel bir beslenme şekli olduğunu da öğrenmiş oldum.
Sırlar ortaya çıkmaya başladığında hep bir bağrış çağrış, yüzleşme olur dedim ama o kadar sakin ama o kadar fırtınalı gerçekleşti ki. Filmin bir güzel yanı da bu. Kendi hayatımızda da ne kadar kötü şey olursa olsun yine de hayatın devam ettiğini, zamanın geçtiğini hissediyoruz. Burada da böyle bir his var. Senin için parçalansa da dışarıdaki dünya aynı şekilde devam ediyor.




Oren'in annesinin olayları bildiğini hissetim ben hep. Sanki oğlunun gizli ilişkisini biliyordu. Thomas gelince de onun o kişi olduğunu anladı gibi geldi. Bu hiç dillendirilmese de Thomas'a yakın olmak istemesi, ona oğlu ile bir şeyler anlatması bunu düşündürdü.
En son da Anat gidip Almanya'da Kredenz Cafe'yi buldu. Sonra da gülümseyerek gökyüzüne baktı. Sanki bizi o buluşturdu der gibi. Sonunda birlikte olduklarına inanmak beni mutlu eder. Ne kadar yanlış da başlasa eğer hisleri gerçekse belki yürütebilirler diye düşündüm. O yüzden sonunda o rahatlamayla gelen gülümsemeyi hep onu bulduğu için sevinmesine bağlıyorum. 


Film baştan sona çok hoşuma gitti. Benim sevdiğim bir hikayeye sahip. İnsan ilişkilerini sade bir şekilde anlatan ve bunu yaparken harika oyunculuklar barındıran bir film. İzlemeyi düşünenler ertelemesin derim.

Mutlulukla kalın.

6 Ekim 2020 Salı

2gether The Series ve Still 2gether- Dizi

 Merhabalar.

Bugün sizlere en en en sevdiğim Tayland dizisini anlatacağım. Ama öncesinde bir not geçeyim bu dizi BL türünde eğer bu tarz konulardan hoşlanmıyorsanız okumayabilirsiniz.

Evet uyarımı da baştan yaptığıma göre fangirl çığlıklarımla diziyi anlatabilirim. Tayland benim yıllardır bir şekilde yapımlarını izlediğim ama son iki yıla kadar farkında olmadığım bir ülke. Hatta bir dönem U-Prince serisini izlemeye çalışmış ve koşarak uzaklaşmıştım o derce bir ön yargım vardı. Ama sonra nasıl oldu ne oldu bilmiyorum kendimi Tayland hayranı olarak buldum. Bunda Together With Me ve 3 Will Be Free dizilerinin etkisi büyük. Neyse ben böyle her yeni diziye atlayıp bu neymiş, şu neymiş diye dolaşırken bir dizi başladı. Adı 2gether. Konusu da nasıl klişe nasıl klişe. Dedim tam benlik hadi bakalım. Sonra ilk bölümü açtım o da ne aşırı yakışıklı bir Win Bey var ekranda. :D İşte o zaman 2gether The Series'i eğlenerek ama çok da gözümde büyütmeyerek izlemeye başladım. Bölümler geçtikçe bir seviyor bir Tayland işte yine teknik problemler var o sahne öyle mi yapılır diye kızıyordum. Ama sadece teknik işlere yoksa ne oyunculuklar ne de senaryo gram kötü değildi bana göre. Başına geçtiğim her seferinde ağzım kulaklarımda, kalbim kuş gibi çarparak izliyordum. İlk sezon çok ama çok güzel bir şekilde bitti. Ben kendi içinde coşan ama dışarıdan ciddi duran biri olduğum için fangirllük mevzuları da öyle benim için. Yine oyuncuları takip etsem de o shipleme olaylarını abartmayı sevmiyorum. Benim için oyuncular etkinliklere katılıp moment verdikleri sürece özel hayatlarında ne olduğu beni ilgilendirmez. O yüzden akıl sağlığını koruyabilen bir fanım. :D

Neyse konudan sapmadan birkaç ay sonra sanırım 2gether ikinci sezon geleceği konuşuldu. Yakın zamanda da Still 2gether ismi ile geldi. İlk sezonu seven ve güzel düşüncelerle bitiren ben ikinci sezonu da severek izleyeceğimi düşünerek başladım ve o anda aşık oldum. O kadar güzeldi ki anlatamam. Şu an bile her aklıma geldiğinde içim sıcacık oluyor. İlişkileri, birbirlerine olan sevgileri, flötrleşmeleri hatta kamera arkası hepsi kalbime oklarını attı. Sonra da 2gether serisi benim en favori dizilerimden biri oldu. Ben de bu kadar sevmişken bloga yazayım mağlum canım sıkıldıkça geri dönüp okuyorum buraları mutsuz anımda bu posta gelir tüm derdimi, kederimi burada atıp yeniden mutlu bir toparlak olurum dedim. 

Evet destan gibi bir giriş yazısından sonra konuya geçelim. Yalnız bu kadar yazıp hiç spoi vermemek. *Gözlüktakanemoji*

Konusu şöyle; Tine kendine çok güveni olan bir çocuktur ama ilişkilerinde bir türlü dikiş tutturamaz. Kız arkadaşları için her şeyi yapsa da aradığını bulamamış, ilişkileri hep hüsranla sonuçlanmıştır. Üniveristeye geçtiği zaman bir aşk mektubu alır. Çok heyecanlanan Tine bir an önce kendisinden bu kadar hoşlanan kızı bulmak ister ama bulduğu kişi hiç hoşuna gitmemiştir. Çünkü ondan hoşlanan kişi bir erkektir ve hayır cevabını kabul etmiyordur. (Resimde Tine'dan hoşlanan Green'i görüyoruz. Bu arada kullandığım resimler ikinci sezona ait ama spoiler olmayacak resimler seçtim.)

Tine ne yapsa Green'i hayır cevabını kabul ettirememiştir. Israrla kızlardan hoşlandığını söylese de hatta sahte kız arkadaş bulsa bile bir türlü yaptığı numaralar işe yaramamıştır.

 Arkadaşaları ile düşünürken Green'i vazgeçirebilecek tek bir kişi olduğunu bulmuşlardır. Üniversitenin en popüler erkeği Sarawat. Herkesin hayran olduğu, uğruna fan siteleri açılan, süper havalı ve süper umursamaz çocuk. (Arkadaki şapşik benim aşkım Gunsmile. O hep böyle onu takmayın. :D )


Tine bir yolunu bulup Sarawat'a ulaşmayı başarır. Ona durumunu anlatır ve Green'in önünde kendisiyle flört ediyormuş gibi davranmasını ister. Üniversitenin en harika çocuğu ile yarışamayacağını anlayan Green de pes edecektir böylece. Ama Sarawat çetin ceviz çıkar bir türlü kabul etmez. Tine da çaresizce onu ikna etmek için peşinde çareler arar. Sarawat'ın olduğu müzik klübüne katılır, gittiği yerlerde takip eder. En sonunda onu ikna etmeyi de başarır. Ancak Tine'ın bilmediği bir şey vardır ve bunu öğrendiğinde ikisinin arasındaki ilişki de başka bir boyut kazanacaktır.

Bir de not dizide Tine, Scrubb isimli bir müzik grubunun hayranı. Dizide bu grup ve şarkıları bol bol geçiyor çünkü hikayede büyük etkisi var grubun. Dizide bol bol şarkı bulacaksınız. Hem karakterlerin müzik klübünde olması hem de hikayenin merkezinde bir müzik grubunun yer alması ile dizi harika konusunun yanında harika müzikler de veriyor size. :)

Şuraya Sarawat'ın arkadaşları Man ve Boss'u da koyayım çünkü o kadar tatlılar ki. Ben hem karakterlerine hem de oyuncuların kendisine bayılıyorum. 
Burada Sarawat'a takılıyorlar. 

***Spoi Allert***
İkinci sezondan da bahsedeceğim için spoisi bol olacak bilginize.

Sarawat flörtleşirken kalplerin havada uçuştuğunu görebilirsiniz, benden yani :D. Çok bayat flört numaraları kullansa da o kadar tatlı ki Sarawat. Onca yıl tek bir kez gördüğü birini sevmesi hatta onu bulmak için her Scrubb konserine gitmesi beni çok etkiledi. Çok güzel seviyor karakterler birbirlerini. Sadece Tine ve Sarawat değil dizideki diğer çiftlerde öyle incitmeden, saf bir sevgi ile seviyorlar ki birbirlerini ekran başında sıcacık hissediyorum. Ama bizim ikilimizin bir bakışı, bir gülüşü tamamen aşkı alıp ekrana koyuyor resmen. 


Mesela bu fotoğraf çekilirken Sarawat'ın söyledikleri, sonrasında hep cüzdanında taşıması hatta ikinci sezon Tine'ı özleyince açıp bu fotoğrafa bakması o kadar anlamlı ki. Böyle küçük detaylarla gerçekten birini sevmenin, ona değer vermenin, onun için bir şeyler yapmanın ne kadar güzel ve anlamlı olduğunu gösteriyor dizi bize. Ve belki de zamanında hepimizin hissettiği o kelebeklerin pır pır uçtuğu aşık olma hissini yeniden hatırlatıyor.
Bu sahne benim belki de en sevdiğim sahneleri. Tüm işler bitmiş birbirinin omzunda dinlenen aşıklar. Arka fonda çalan Smile. O şarkıyı kaç kere dinledim bu bölümden sonra bilmiyorum. Öyle güzel ki. 

Ve geldik sahil kısmına. Tatlılık komasına sokan bir final bölümü bu bölüm. Çiftimizin yıl dönümleridir ve birbirlerine sürpriz yapmak isterler ama henüz bir ilişki yaşamak konusunda acemi olduklarından bir türlü istedikleri gibi olmaz. Ama önemli olan organizasyonlu, büyük kutlamalar değil birlikte olmaktır. <3

Bunu koymasam olmazdı. <3

***Spoiler son*** 

Bu da ekibin son selfisi böylece bir dizi daha bitti. Geriye birbirinden güzel hatıralar bıraktı bana. Muhteşem müzikleri de unutmamak lazım. Çok tatlı ve gerçek bir ilişki izledim ben onlarla. Her anında mutlu oldum. Şimdi bile bir yerde görsem hemen yüzüm gülüyor. Öyle güzeldi. Dizinin içinde müzik çokça yer aldığı için birbirinden güzel şarkılar da vardı. Hala hepsini dinlerim. Tine karakteri dizide Scrubb grubunun büyük hayranı olunca dizide onların şarkıalr bol bol çaldı. Öyle de güzel yakışmış ki sahnelere. Siz de izlerseniz kesinlikle şarkıları dinlemek isteyeceksiniz.
Ben dizinin ilk sezonunu GMMTV Youtube kanalından izledim. İkinci sezonu da biraz oradan biraz da Mor Fansub sitesinden. Hepsinin linkini bırakıyorum kelimelerin üzerine tıklayıp gidip bakabilirsiniz. Yotubu kanalında da Türkçe altyazı seçeneği mevcut diye biliyorum ama bazen kanal onaylamamış olabiliyor haberiniz olsun. Mor Fansub da Türkçe altyazılı dizinin iki sezonu da.
Evet benden bu kadar. Sizlere çok sevdiğim bir diziyi bıraktım gidiyorum. İzlemeyi düşünenlere hiç ertelemesin. Benim hep hatırlayacağım çok kıymeti bir dizi olacak. Karakterleri de öyle. Ben Bright ve Win'in yeni işlerini kovalarken yavaştan kaçayım. İzlemeyi düşünenlere iyi seyirler, izleyenlerle de yorumlarda sohbet edebiliriz isterseniz.
Mutlulukla kalın.