Neler Hakkında Yazıyorum?

27 Ocak 2022 Perşembe

BCP Ocak * Koi Desu: Yankee-kun to Hakujou Garu - Dizi

Merhabalar.
Uzunca bir zaman ara verdiğim blog dünyasına geri dönmeye ve yazılarıma devam etmeye karar vermiştim. Tam o sırada da Sade ve Derin bloğu sayesinde Okurix bloğundaki Blogları Canlandırma Projesi etkinliğini keşfettim. Yazmaya yeniden ısınmak için düzenli bir etkinliğin içine girmek ve belli konularda yazmaya çalışmanın güzel bir tecrübe olacağını düşünerek ben de katılmaya karar verdim. Blogerda böyle etkinliklere devam edebileceğime cesaretim olmadığı için katılmıyordum bakalım bu süreç nasıl olacak? Eğer siz de etkinlik hakkında bilgi edinmek isterseniz buradan etkinlik hakkında detaylı bilgileri bulabilirsiniz. 
Bu ayın teması Uzak Doğu ve Çizgi Roman. Ben de Uzak Doğu seçeneğinden yola çıkarak son zamanlarda izlediğim ve çok sevdiğim bir Japon dizisini yazmaya karar verdim. Dizinin henüz 6. bölüme kadar Türkçe çevirisi mevcut. (Güncelleme: Tüm bölümlerin çevirisi tamamlandı.) Buradan izleyebilirsiniz. Yeni bölümler için İngilizce altyazı bekleniyor ancak Japonca bilenler raw bölümleri buradan bulabilirsiniz. Ben hiçbir spoiler almamak için sabırla Türkçe ya da İngilizce altyazıyı bekliyorum. Çünkü bu diziyi öyle sevdim ki yarım yamalak izlemek istemiyorum. Şimdi gelin size konusunu anlatayım.

Akaza Yukiko görme engelli bir genç kızdır. Bir gün sokakta sarı yoldan yürürken önünde bir karartı fark eder. Önündeki kişiden ona yol vermesini için ricada bulunur ama sesini duyuramaz. Bu kişi tüm şehrin korktuğu Siyah Panter lakaplı Kurokawa Morio'dur. O an arkadaşları ile hararetli bir konuşma yapan Kurokawa arkasında duran bu kızın ne yapmaya çalıştığını anlamaz ve ona sert çıkar. Yukiko birden üzerine gelen bu kişiden korkup değneğiyle ona yanlışlıkla vurur. Kendisine ilk defa bir kızın böyle davranması sebebiyle Korukawa Yukiko'dan çok etkilenir ve her yerde karşısına çıkmaya başlar. Kurokawa'nın ününü duyan Yukiko ondan çekinse de Kurokawa'nın ona olan davranışları ona karşı farklı düşünceler beslemesini sağlayacaktır. 
Ben Kurokawa karakterini çok sevdim. Eminim izleyen herkes de çok sevecekler. O kadar iyi kalpli ve Yukiko'ya karşı öyle sevgi dolu ki bayılıyorsunuz izlerken. Yankee geçmişi ve etrafına yaydığı ün kötü olsa da aslında kötülük yapma niyetinde olan biri olmadığı anlatılıyor. Onu ve arkadaş grubunu çok sevdim ben. 

Yukiko'nun ailesi de çok tatlılar. Aile ilişkileri ve Yukiko'nun engeline karşı takındıkları tavır gerçek bir yerden geliyor. Onun için endişelenirken aynı zamanda hayatını yaşaması için desteklemeleri, zaman zaman ablasıyla olan yüzleşmeleri çok duygusaldı. Yukiko zaten öyle harika biri ki. Onu izlemek, o bebeksi sesini duymak beni çok mutlu ediyor.

Dizideki bir diğer hayran olduğum karakter de Shishio. Kurokawa'nın ezeli rakibi ama aslında bambaşka bir yüzü olan bir karakter. Spoiler olmasın ama kıyamadığım sarışınım o benim. Şimdi bir dizisini daha izliyorum. Adı KeixYaku. Polis ve yakuzanın birlikte bir davayı çözme hikayesini anlatıyor. Şimdilik iki bölüm izledim ve güzel gidiyor. 


İşte buradaki gibi Kurokawa'nın öyle tatlı replkileri var ki. Gözlerden kalpler çıkararak izliyorsunuz. :D

Dizide aynı zamanda görme engelliler hakkında bilgi veren kısımlar da mevzut. Japonya'da görme engelli olan bir komedyenin kısa partlarla dizide bahsedilen şeyleri anlattığı kısımlar çok bilgi verici. Komedisi, farklı bir kültür olduğu için, bana hitap etmese de böyle bilgilenmek güzel. Bir yandan romantik bir aşk hikayesi, arkadaşlık, aile bağlarını izlerken diğer yandan engelli bireylerin karşılaştıkları durumları da görebiliyoruz.
Eğer jdrama seviyorsanız şans verin derim. Eminim hiç pişman olmayacaksınız. Etkinliğin diğer aylarında görüşmek üzere.
Mutlulukla kalın

18 Ocak 2022 Salı

Evde Takı Yapımı

Merhabalar.
Başlığa ne yazacağıma karar verirken çok düşündüm. Daha önce parça parça yaptığım takıları yazdığım için onların başlıklarının devamı olsun dedim. Ama bir de baktım her defasında ayrı başlık yazmışım. Neyse o zaman bu sefer de başka olsun diyerek bu başlığı seçtim. Evde takı yapma olayı son birkaç senedir çok popülerleşti sanırım. Ya da ben sosyal medyayı son birkaç senedir aktif kullandığım için görüyorum. Küçük işletmeler, çeşitli reelsler, boncuklar, teller her yerdeler. Benim için de elime aldığım her şeyi takıya çevirme merakım yüzünden bulaştığım bu işlerde başlangıçtan beri yol kat ettiğimi düşünüyorum. Seramikten ilk yaptığım şeylere dönüp bakıyorum da hangi akla hizmet yapmışım, takmam ki ben bunları dediğim oluyor. :D Neyse muhabbeti kısa kesip takılara göz atalım. Belki yapmak isteyenlere de bir fikir olur. Umarım beğenirsiniz. 
Öncelikle benim yaptığım tüm takılar arasında en sevdiğim ay dedeli küpeler. Onlara bakmak bile beni mutlu ediyor. Bu küperleri seramikle yaptım. Yuvarlak bir şeyle iki tane hamur kestim ve onları istediğim şekillerde düzelttim. Krem şanti aparatlarımızdan ucu yıldızlı olan bir tane vardı. Biz o aparatları kullanmadığımız için el koydum ve yıldızları da onunla yaptım. Gördüğünüz gibi evdeki her malzeme kullanılabilir böyle hobilerde. Daha sonra kurutma, zımparalama, boyama, yapıştırma, takı aparatlarını takma derken küpemiz hazır. :D 
Seramiklerle devam ediyoruz. Bu modelleri ben Pinterest'ten, İnstagram'dan falan buluyorum. Yapmaya çalışırken de ya ufak bir yerlerini beceremiyorum ya o an yaptığım gözüme güzel geliyor öyle bırakıyorum. İşte böyle böyle son halini alıyor. Bu modelde de yuvarlak kesilen hamura ufak delikler açıp kurutma, zımparalama, boyama aşamalarına soktuktan sonra küpe halkamıza takıp bitiriyoruz. 
Yukarıdaki ile aynı işlemle yapılan altın yapraklarımız var burada da. Elimle yaprak şeklini verdiklten sonra şekillendirme aparatlarıyla üzerindeki yaprak çizgilerini yapıyoruz. Kuruyunca da klasik işlemleri yapıp küpemizi hazır hale getiriyoruz. İsterseniz ucuna, sonuna boncuklar ya da başka objeler de takabilirsiniz. Ben şimdilik böyle bıraktım. Belki ileride süslerim. 
Baştan sona oje olan bir takımız var karşımızda. Yaparken odaya girilememişti. :D Seramikle oluşturduğumuz yuvarlak halkalarımızı oje ile boyadım ve üzerindeki çiçek desenlerini çizdim. Sonra içinden bir tel geçirerek onu küpe aparatıyla birleştirdim. Aslında o tel detayı pek hoşuma gitmiyor ama yerine ne yapabilirim bilemiyorum. Belki ileride bir fikir bulursam değiştiririm. 
Daha sade bir arka planda bakalım bir de.
Ve geldik seramik+boncuk iş birliklerine. Takı çivisi denen bir aparatı kullandım bu model için. Önceden yaptığım seramik boncuklarım vardı. (Mavi olan) Onunla yanına yakışacağını düşündüğüm krem renkli kristal boncuğu birleştirdim. Küpe aparatıyla da beraber hoş bir küpe oldular.

Bir iş birliği daha. Yine seramikten yaptığım, altın sarısına boyadığım parça ile boncukları bu şekilde birleştirdim. Birlikte hoş bir görüntüleri var bence.

Ooo papatya... Seramikten yaptığım bu papatyaları küpe çivisi ile birleştirip vernikledim. En sevimli parçalardan biri de bunlar. 
Bu da eh işte dediğim bir parça. Yine seramikten yapılmış ve yarı oje yarı boya ile renklendirilmiş. Kötü diyemiyorum ama çok güzel diye övemiyorum da malesef. :d
Taze yaptığım işlerden. Şıkır şıkır ses çıkaran küpelerden. Evde yakın zamanda yapılan bir sandık temizliğinden sonra kullanılmayan bileklik, küpe, tespih her ne varsa bozulup boncukları tarafımca istiflenmiştir. Burada da o boncukları bilştirip kafama göre bir şeyler oluşturdum. Takı çivilerine dizip aparatlarla birleştirdim. 

Sıra geldi kolyelere. Bu kolye çok hoşuma gidiyor. Papatya deseninin bu sene çok popüler olmasıyla her yerde görür olduk. Bazıları çok klasik olsa da bazıları da gerçekten şık duruyordu. Bu modeli de yine bakındığım bir sırada görmüş ve benzerini yapmaya karar vermiştim. Papatyaları yaparken bu sefer ip yerine tel kullandım. Daha tok bir duruşları oldu böylece. 
Bir diğer papatya ise rengarenk bir şekilde. Başka bir model için halka şeklinde papatyalar yapmaya uğraşırken oluşan bu şekil ile yapmak istediğim şeyi yapamadım. Ama renkli papatyalardan oluşan halkayı da çok sevince böyle bir şey yaptım. Kullandığım zincir çocukken taktığım bir kolyenindi. Bu şekilde onu da değerlendirmiş oldum. 
Çocukluğumdaki kolyeden kalan parçalar burada da değerlendi. Bir kolye ucu yaptım onlarla. Düğüm kapama aparatı ile de kolye ucunu takmak için kullanılabilecek kısmı oluşturdum.
Aynı çocukluk kolyesinden bir kolye ucu daha. 
Papatya deseninden bir de bileklik yapmıştım. Bu sefer ortasını kristal boncuklarla yaptım ve gerçekten hoş bir hava kattılar. 
Benzer bir bilekliğin beyaz boncuklarla yapılmış hali. 
Bu başarısız olmuş bir model. Yamuk yumuk bir şey oldu. Bunu Elde dokuma tekniği ile yaptım. Orta kısımları boncuk dizerek iki ucu birleştirmek istedim ama bir türlü düzgün olmadı. Birbirlerinin üzerine çıktılar. Ayrıca renklerin dizilimi de çok uyumsuz oldu. Yani bunu beceremedim. Yine de fikir olur diye koyayaım dedim. Böyle bileklik modelleri çok hoş duruyor. 
Tellerden yaptığım bir çiçek modeli. Daha ufak olsa daha kullanışlı olurmuş ama böylede güzel. Yok gibi geliyor takınca. Saçların arasında da çok şık duruyor bence. 
Bir başka tel projesi de burada. Bu sefer teli inci ile birleştirdim. Rengi çok güzel. Henüz kullanma fırsatım olmadı ama bakalım. Ağır bir parça gibi duruyor uzaktan, yakından ise benim uğraşırken inci üzerinde bıraktığım çiziklerle çocuk işi gibi duruyor. :D
Bir kolyemiz de burada. Bu kolyeyi internette bulduğum bir tarif videosu ile yaptım. Onu buraya bırakıyorum. 
Bu da videodan aldığım bir model. Onunkini de buraya bırakıyorum. Ben bu parçayla broş yapmayı düşünüyorum. Oratasına kullandığım boncuk bir tespihin boncuğuydu. Arka kısmı mavi tonlarında. Ama bu ton daha çok yakıştı bence modele.

Çok sevdiğim modellerden biri daha. Bu küpeler çok şık bence. İp yerine misina kullanmış olsam daha da düzgün görünürmiş ama böyle de kurtarıyor. Eldeki boncukları düzerek ve onları bir incide birleştirerek elde ettiğim bir model. Gerçekten yapımı çok kolaydı.

Şeker gibi bir model bu da. Çiçek örgülerle boncukları birleştirdim burada. Kim görse çok beğeniyor. Çiçek örmek çok kolay bir şey. Düzgün açıklayan bir video bulursanız gerisi çocuk oyuncağı. Her renkte, her boyutta yapabilrisiniz. Böyle örgü çiçeklerle yapılan çok hoş modeller de var. Buraya ve buraya gördüğüm sayfaları bırakayım belki eli daha becerikli olanlar yapmak ister. 
Boncuk dizme ile oldu bitti olan bir model de bu. Ben internetten zincir sipariş etmiştim. Ama zincir milimini anlamadığım için dikkat etmemiştim ve böyle kocaman bir zincir geldi. Çok da fazla. İşte ben de ne yapsam nasıl kullansam diye yer arıyorum ona. Bu da bulabildiğim yerlerden biri. 

Bir başka boncuk dizmeyle biten bir model. 

Ve telle boncukları birleştirdiğim bir model. Bunu küpe aparatları ile de birleştireceğim ama rengine uygun bende yoktu. Bakalım duruyor şimdilik. 
Bir başka internet modeli daha. Bunu nereden aldığımı hatırlamıyorum. Ama klasik bir model pek çok yerde bulunur. Ortası inciden oluşan bir küpe. Hoş bir duruşu var.
Birkaç tane de yapıp çevremdekilere hediye ettiğim modeller var ancak onların resimleri yok malesef. Böyle işte hem kendime hem sevdiklerime ara ara yaptığım bir hobi bu da. Uğraşması çok keyifli. Kullanışlı şeyler orataya çıkınca daha da keyifli. Siz de denemek isterseniz önce işinize yarayacak kadar malzeme alıp sonra yavaş yavaş genişleterek ufak bir takı yapım köşesi oluşturabilirsiniz. Umarım beğenmişsinizdir.
Mutlulukla kalın.

12 Ocak 2022 Çarşamba

Lost (2021) - Dizi

Merhabalar.

Uzun zamandır buralardan uzaktım. Ne yazı yazmak ne de iki satır bir şey okumak içimden gelmiyordu. Aslında içimden hiçbir şey gelmiyordu. Şimdi bile bu his arkalardan kendini hissettirse de eskiye nazaran daha iyi olduğumu düşünmek istiyorum. Bu his söylenene göre depresyondu. Yıllardır yavaş yavaş biriken sıkıntılar, bazı yaşadığım ama buraya ya da hayatımdaki insanlara yansıtmak istemediğim olumsuzluklar, onlar bunlar derken hepsi birikip bir noktada artık taşıyamadığım hale geldiler. Şu an benim gibi hisseden, genç yaşlı, pek çok kişi olduğunu fark ediyorum. İçinde bulunduğumuz durumlar pek yardımcı olmuyor mağlum. Bir zamanlar böyle hissettiğim için de kendimi suçluyordum. Ama bunun da bir faydası olmadığını anladım. Kendimi her durumda suçlamak beni bu noktaya getirdi. Özellikle Sade ve Derin bloğunda Kelime Oyunu yazısının 52. haftaya girdiğini gördüğümde o etkinlik için duyduğum hevesi hatırladım. Bir an yine 'işte sen hep böylesin, heves edip yarıda bırakırsın her şeyi' diye düşünmeye başlasam da öz şefkat denilen şeyi hatırlayıp o zamanlar neden ara verdiğimi, aslında bunun bana iyi gelmesini umduğumu, yazamayacak kadar kötü bir halde olduğumu hatırlattım kendime. Artık kendimi affetme ve sevmeye çalışma zamanı.

Aklımda nasıl bir giriş yapacağıma dair bir fikir yoktu. Sadece artık bloğa bir şeyler yazmak istiyordum. Buraya ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama hiçbir şey demeden öyleye yazmaya başlamak da istemedim. Sonuçta burası hayatımın önemli bir parçası. En başta kendim için yazdığım yazılar bunlar. Ama ayrı bir postta mutsuzluğumu, kafa karışıklığımı yazıp öylece bırakmak da istemedim. O yüzden sevdiğim bir şeyin başında bahsetmek istedim. Sonrasında o sevdiğim şeyi hatırlayınca hissettiklerim daha katlanılır olabilir diye düşündüm.

İşte o sevdiğim şey yakın zamanda izlediğim Lost dizisi. 
Eylül ve Ekim aylarında Kore'de yayınlanan ve benim de ilk bölümden itibaren güncel izlediğim. İzlerken her anını ruhumla hissettiğim. Kalbime sızan, mutlu eden, hüzünlendiren, yoldaş olan, bana sarılan, şefkat veren bir diziydi. En sevdiğim oyuncular ve işlerini beğendiğim yönetmen ve senaristin olması daha başlamadan dizi için heyecan duymamı sağlamıştı.
Konusunu anlatacak olursam; Lee Bu Jeong (Jeon Do Yeon) 40 yaşında, yaşadığı bazı kötü olaylardan dolayı bir süredir depresyonda olan evli bir kadındır. Aslında bir yayınevinde müdür olan Bu Jeong, ünlü bir oyuncunun kitabını yayınlamıştır. İş ilişkileri sağlamlaşmış ve ikinci kitap için de çalışmalara başlamışlardır. Bu Jeong işine çok bağlı ve gece gündüz çalışan biridir. Ancak ünlü oyuncu ile arasında yaşanan bazı olaylardan dolayı işini ve doğmamış çocuğunu kaybetmiştir. Kocası ile arası mesafelidir. Kayınvalidesi en başından beri onu istemiyordur. Çoğu zaman yaşlı babasının yanına, kendisinin eskiden yaşadığı ufak apartman dairesine gider. Bu apartmanda babasının komşusu olan Lee Gang Jae (Ryu Jun Yeol) adında bir genç vardır. Gang Jae 27 yaşında -işinin tam çevirisi ne bilmiyorum ama- insanların istekleri doğrultusunda belli rollere giren biridir. Bunu yedek hizmeti diye çevirmişler. Yani göstermelik bir akraba, eş, erkek arkadaş vb. birine ihtiyacınız olduğunda sizin için gelip o şekilde rol yapıyorlar.
Gang Jae yaşadığı fakir hayattan bıkmış ve kısa yoldan zengin olmayı hedefleyen biridir. Bunun için ne iş olsa yaparım düşüncesindedir. Eskiden klüplerde çalışmıştır. Şimdi ise bu işi yapar.
İkili ilk olarak bir otobüs durağında karşılaşırlar. Bu Jeong babasını görmeye gelmiştir. Oldukça kötü bir gün geçirmiştir. İnternette eskiden çalıştığı oyuncu için kötü yorumlar yaptığından dava edilmiştir. Kayınvalidesi eve gelen zarfı ona sormadan açmıştır. İkili büyük bir kavga etmişlerdir. Kocası arada kalmıştır. Evdeki o gergin atmosferden kaçıp kendini babasının yanında bulmuştur.
Gang Jae ise klüpte çalıştığı günlerden tanıdığı bir arkadaşının ölüm haberini almıştır. Ondan yüklü bir borç alıp ortadan kaybolan arkadaşını arayıp duruyor ama bulamıyordur. Arkadaşı herkese de böyle borç taktığı için hafiften sinirlidir. Derken bir sabah Gang Jae'nin çocukluk arkadaşı Lee Soon Ju, Gang Jae'yi arar. Kayıp arkadaşları Jung Jung Woo'nun bir kadınla beraber intihar ettiğini söyler.
Nam Hee Sun adındaki kadın Jung Woo'nun bir süredir beraber olduğu kişidir. Kadının hasta bir çocuğu vardır. Gang Jae ve Soon Ju bu bilgilerden başka bir şey bilmiyordur. Polisin söylediğine göre ikisi ellerini bir eşarpla bağlamış ve arabayı gölün içine sürmüşlerdir. Olay intihar gibi görünüyordur.
İşte Gang Jae ve Bu Jeong böyle ruh hallerindeyken durakta otobüs beklerler. Bu Jeong babasıyla konuşurken bir anda ağlayarak hayatta hiçbir şey olamadığından ve bunun onu çok üzdüğünden bahseder. Babası onu tesselli etmeye uğraşadursun az ilerideki Gang Jae olanları duyuyordur. Otobüs gelince ikili aynı otobüse binerler. Gang Jae, hala ağlamasını durduramayan Bu Jeong'a bir medil uzatır. Daha sonra otobüsten inecekken Bu Jeong gayri ihtiyari uzanıp onun kolunu tutar. İkili ilk kez göz göze gelirler. Ve ondan sonra başta tesadüf, sonrasında bile isteye birbirlerinin hayatında olmaya başlarlar. Biz de hem onların hem de dizideki diğer tüm karakterlerinin hayatlarında neler olduğunu izleriz. Her karakter bir şekilde tanışık çıkar ve her biri birbirini aslında ne kadar da tanımadıklarını anlarlar. 
Dizi, her karakterin yaşadıklarıyla, her replikle, her olayla, her detayla çok anlamlıydı. Zaten yapılan iş, müzikler, kostüm, dekor, çekim tarzı çok başarılıydı. Bir de kitaptan alınmış gibi cümleler, o duyguları çok iyi yansıtan oyunculuklar, tam içinizde bir yerlere dokunan senaryosu ile benim en sevdiğim diziler arasına girdi. Baştan sona her bölüm bir diğerine ait izler taşıyor gibiydi. Önceden duyduğunuz bir repliğin nedenini sonraki bölümlerde anlıyordunuz. Bu izleri görmek çok keyifliydi. Her Kore dizisi gibi final konusunda biraz sıkıntısı olsa da ben diziyi çok sevdiğim için bana ne verse kabul edecektim. Sadece birkaç bölüm daha olmasını ve bana göre arada kalan birkaç şeyinde açıklanmasını, yaşanan bazı olayları daha uzun izlemeyi isterdim. Ama bu haliyle de en güzel diziler arasına girdi benim gözümde. Her hafta büyük bir heyecanla beklediğim, gecelerimde bana arkadaşlık eden, tam kalbime dokunan, sanki ben seveyim diye yapılmış gibi hissettiğim bir diziydi. İyi ki karşıma çıkmış. İyi ki onları tanımışım. Şimdi bile müziği kulağıma geldiğinde bambaşka hissediyorum. 
Bir yanım uzun uzun analiz yap diyor aslında. O sahne neden öyleydi, o karakter neden böyle yaptı, şurada bu detay vardı, burada şunu demek istedi diye. Ama bir yanım da yorgun. Bedenim sızlıyor şu an boyun düzleşmem yüzünden. Açıkçası yazmayı da unutmuşum. Bu kadar ayrı kalmak istemiyorum bir daha buradan. 

***Spoiler***
Biraz ara verip yazmaya geri döndüm. Bugün bitmese bile bu dizide çok şey yazmak istiyorum. Dizinin her bölümünü tek tek yorumlasam yine de bana yetmez gibi. Her anı öyle anlamlı ki. Bir jest, bir replik, bir eşya her biri kocaman kocaman anlamlar taşıyorlar. 

Mesela bu sahnede Gang Jae ve Soon Ju'nun gençliğini gülümseyerek izliyorsunuz. Gang Jae'nin iş partneri Min Jung ile buluşmaya gidiyorlar. Üçlü buluştuğunda yürüdükleri sokakta Bu Jeong'u görür gibi oluyor Gang Jae. Bir ambulansın başında, endişeli. Öncesinde gördüğümüz bir sahnede Bu Jeong bir temizlik şirketinde çalışıyor ve müşterisinin kızının evini temizlemesi için görevlendirilmiş. Oraya gittiğinde kadının bileklerini kestiğini görüp onu kurtarıyor. 

Daha sonra kurtardığı kadının ailesi ona teşekkür etmek için bir pasta alıyor. Bu Jeong da pastayla babasının evine gidiyor. Öncesinde dediğim gibi başta tesadüfen bir araya gelen ikilinin binanın çatısında karşılaştıkları bir sahne var. Burada Bu Jeong eskiden çalıştığı o ünlü ile telefonda konuşuyor ve ağlama krizine tutulup koşarak çatıya çıkıyor. Sesleri duyan Gang Jae de Bu Jeong'un eşyalarını alıp peşinden gidiyor. Orada onunla olan diyalogları çok güzeldi. "Normalde birbirimizin yanından geçip gideriz ama ne zaman bir diğerinin tehlikede olduğunu görsek karışmaktan geri duramayız." Gang Jae çok başka bir karakterdi. Ryu Jun Yeol'un canlandırmasının da büyük etkisi var bunda. Öyle güzel oynamış ki. Yaşamış gibi resmen. Kamera arkalarında bile onu izlemeye bayıldım. Öyle doğal bir şekilde oynuyor ki hayran kalıyorsunuz. 
Neyse konu dağıldı. Bu Jeong ve babası keyifli bir şekilde pastayı yerler. Öncesinde çatıda Gang Jae ile karşılaşmış olan Bu Jeong babasına "hani senin genç bir komşun var ya o beni tanımıyor galiba. Hatta ilk kez bugün görmüş" der. "Oysa ben onun hangi marka ramen yediğini bile biliyorum." Babası nereden bildiğini sorunca da "daha önce sen bana söylemiştin ya. Kutu kutu çöp atıyor aynı markadan demiştin." der. Bu konuşmanın üzerine asansöre binmek için dışarıda beklerken gelen asansörden Gang Jae çıkar. Ahh burası öyle müthiş bir an ki. Konu dağılacak ama anlatacağım banane. Gang Jae'nin eskiden çalıştığı bir klüp var demiştim ya hani. İşte oraya ölen arkadaşının dolabından eşyalarını almaya gider. Klübün sahibi olan kişi de ölmeden önce Jung Woo'ya bir iş verdiğini, parasını aldığı halde ona hiç bilgi vermediğini, onun yerine Gang Jae'nin yapıp yapamayacağını sorar. 
O anlar çok dokunaklıydı. Ahh Gang Jae... Öyle kıyamadım ki onu izlerken. İşte Gang Jae'ye bu işle ilgili belgeleri atar. İş bir kadını takip edip açığını bulmaktır. Müşteri zengin biridir ve parası da iyidir. Hatta Bu Jeong'un önceden çalıştığı oyuncudur. Gang Jae asansörde gelen dosyalara bakarken karşısına bir resim çıkar. Bu kişi Bu Jeong'dur. Tam o resme bakarken kapı açılır ve karşında Bu Jeong ve babası belirir. Afallayan Gang Jae selam verip evine yönelirken Bu Jeong'un babası onu durdurur ve kızıyla tanıştırır. Ona beklemesini kızının ödül olarak bir pasta aldığını ve ona da vereceğini söyler. Baba eve gidip pastayı hazırlarken Bu Jeong ve Gang Jae koridorda kısa bir konuşma yaparlar. Daha önce sözleştikleri gibi birbirlerine numaralarını verirler. Sonra baba gelir ve Gang Jae evine girer. Girişte bir süre elinde pasta ile bekler. Taki sensörlü lambanın tekrar yanmasıyla aslında orada öylece dikildiğini fark eder. Daha sonra annesinden gelen mesajla anlarız ki bugün Gang Jae'nin doğum günüdür. Ve o pastadan kalan çiçeği her zaman saklar. 
Baba ise Gang Jae'ye pastayı kızını ilk defa görmesin esinirlendiği için verdiğini söyler. Bundan sonra seni görmezden gelemez der Bu Jeong'a. Baba ve Gang Jae'nin ilişkisi de benim çok hoşuma gitmişti. Gang Jae'nin ona yardım etmesi, koridordan her geçişinde babanın dairesinin kapısını kontrol etmesi, babanın onunla olan konuşmaları. Hepsi çok özeldi. 




Ve meşhur mandalinaların ilk göründüğü yer. :) Burada arabadayken önde oturanların yüz ifadelerine dikkat edin. Bana çok komik geliyor. Ama bunun yanında ikilinin birbirini tanımıyormuş gibi davranmaları da kalbime dokunuyor. Aslında ikisi birbirini pekala tanıyor olabilirler. Bu Jeong'un babası ve Gang Jae komşu sonuçta ama birbirlerine karşı hissetmeye başladıkları şeyler tanışıklarını bir sır haline getiriyor. 
Ve kalbimizin küt küt attığı otel sahnesi... Baştan sona tüm diyalogları... Birbirlerine kalbini açan iki kişi... "Ne demek istediğini anlıyorum açıklayamasam da." Yanına uzanmış o dağınık kadının aslında ona huzur verdiğini hissetmesi. Sonrasında onu bırakıp gitmede yaşadığı tereddüt. Yanına aldığı mandalina, diğerinin beraberinde götürdüğü domates suyu. İzleyenler ne kadar etkilendiğimi anlayacaktır. 


Ve bu düğmeden bahsetme anı. Gang Jae'nin kullandığı cümlerler, tavrı, Bu Jeong'un eve gidince hem utanmış hem heyecanlanmış hali... Böyle ufak şeylerle birbirlerinde etkilendiklerini fark etmek çok heyecanlıydı.
Gang Jae'nin annesiyle ilişkisini de çok sevdim ben. Özellikle annesini -shi ekiyle telefonuna kaydetmesi daha sonra Bu Jeong'u da -shi ekiyle ekleyecek olması çok sevimliydi. Gang Jae'nin babası genç yaşta hastalanmış ve yatağa bağlı bir hayat sürdürmek zorunda kalmış. Bir sahnenin açılışında Gang Jae henüz lisedeyken babasının hasta yatağında solunum cihazını çıkarıp intihar ettiğini görüyoruz. Aslında Gang Jae hala babasının bunu neden yaptığını sorguluyor. Arkadaşının ölümünden bu kadar etkilenmesi, Bu Jeong'a duyduğu ilgiyle karışık merak hep derinlerde taşıdığı bu düşünceler yüzünden. Dizide babasına yazdığı yazıları seslendirmesi de öyle anlamlı yerlerde öyle derin anlarda sizi buluyor ki diziyi daha da unutulmaz yapıyor. Ben dizideki sevdiğim replikleri yazdığım bir defter oluşturdum hatta. Şimdi bile açıp okuduğumda gözümün önüne geliyor her sahne.


Dizide diğer her karakterin de yaşadıkları yüreğinize dokunuyor. Çok gerçek geliyor bir kere. Beni en çok etkileyen bir ilişki de Bu Jeong'un eşi Jung Soo ve onun eski kız arkadaşı Gyung Eun arasındaydı. Jung Soo bundan bir yıl önce Gyung Eun ile yeniden karşılaşıyor. Hala ondan hoşlandığını anlayıp onunla mesajlaşmaya, görüşmeye başlıyor. Ama daha sonra bu durumu Bu Jeong'a anlatıyor. En son bölümde ikilinin bu konu hakkındaki konuşmaları da beni mahvetti. Bu durum yüzünden evlilikleri sarsılan çift Jung Soo'nun annesiyle yaşadıkları evden taşınıp bir apartmana yerleşiyorlar ama bir türlü araları düzelemiyor. Dizinin en başından ikisi arasında bir şey olduğunu anlıyorsunuz zaten. Adam karısına karşı kör bir vaziyette. Depresyonda olduğu barizken bazı noktalarda anlayışsız diyemesem de çok kör. Evet onu alttan alıyor ama hala neden yanında durduğuna dair bir neden vermiyor size. Onu sevmediği çok belli. Bu Jeong için de bu geçerli. Eşini sevmiyor. Pek çok anda ondan bıkmış olduğunu hissediyorsunuz. Bu yasak aşkı haklı çıkarmak için söylediğim bir şey değil. Zaten hisler dışında yaşanan büyük bir şey de yok ama hala ikisinin neden bir arada durduğunu anlayamıyorsunuz izlerken. Alışkanlık gibi sanki.
Neyse Jung Soo ve Gyung Eun'un ilişkisine gelecek olursak. Üniversitede bir süre beraber olan bu çift Gyung Eun'un adamı terk etmesiyle ayrılıyorlar. Gyung Eun'un annesi ona çok güzel olduğunu, bunu boşa harcamayıp zengin bir adamla evlenmesi gerektiğini söyleyip durmuş hayatı boyunca. Gyung Eun da bu nasihatlerle ve bence o da bunu hak ettiğini düşündüğü için Jung Soo'dan ayrılıp başka biri ile evlenmiş. Ancak eşinin felç geçirmesi ile o zengin hayat bitmiş ve hastanede eşine bakan, yıpranmış bir kadına dönüşüvermiş. Bu dönemde bir süre Jung Soo ile görüşmüş anladığım kadarıyla da. Sonrasında ikili bir arkadaş toplantısında bir araya gelip birbirlerinin hayatına yeniden giriyorlar. Onlar için kaybolan o yıllara çok üzüldüm izlerken. Belki gençlik belki annesinin öğütleri Gyung Eun'u bambaşka seçimler yapmaya itmiş. Ama en sonunda ne istediği o hayata kavuşabilmiş ne de onu seven adamın kıymetini bilebilmiş. Dizide geçen bir replikte diğer arkadaşarına karşı iyi gözükmek istediğini ama şu anki durumunun onların gözünde acınası olduğunu bildiğini söylüyor. Sanırım en acısı da başkalarına karşı sahip olmak istediğin o hırslarının yok olduğunu görmek onu mahvediyordu. Dediğim gibi sevdiğim bir diğer hikaye de onlarınkiydi. 





Soon Ju'nun ablası da dizide sevdiğim karakterlerden biriydi. Soon Kyu geceleri bir eczanede çalışan, kardeşi ve yeni boşanmış bir arkadaşı ile yaşayan biri olarak giriyor diziye. Özellikle Gang Jae'nin sarhoş arkadaşını evine getirdikten sonra sabah uyandığı ve Soon Kyu ile aralarında geçen mutfak ve yemek masası sahneleri içimi ısıtıyor. Gang Jae'nin mutfaktan gelen seslerle huzurla uyanması sanki uzun zamandır özlediği bir şeymiş gibi bir süre sesleri dinlemesi, Soon Kyu'u gıcık etmek için bilerek uğraşması, tıpkı bir abla kardeş gibi didişmeleri çok dokunaklı geldi bana. Özellikle Gang Jae'nin evinde veya annesiyle beraberken yansıttığı o hüznü gördükten sonra daha bir duygulandım. 
Soon Kyu'nun da bir gönül meselesi var elbette. Evinde kalan arkadaşı Woo Nam karısından boşanıyordur. Bu sürede de uzun yıllardır arkadaşı olan Soon Kyu'a sığınır. Ancak Soon Kyu yıllardır hayatında olan bu adama aşıktır. Onun flörtleşmelerini izlemiş, düğününü görmüş, arkadaşı olmuş, duyguları bilindiği halde içine gömüp yaşamaya çalışmıştır. Şimdi bile adı konmamış bir ilişki içinde, ilişki bile olduğundan emin olmadığı bir şeyi yaşarken, yanındaki adamdan emin olmadığı, yeniden kırılmaktan korktuğu, dışarıdan nasıl gözükeceğinden endişelendiği, arkadaşının karısına karşı mahçup hissettiği değişik bir şeyin içindedir. 
Bu dizide herkes yaralı aslında. Soon Ju ise üniversiteden mezun olmuş işsiz bir gençtir. Bir internet kafede part time çalışıyordur. Min Jung'dan etkileniyordur. Ancak Min Jung da Gang Jae gibi kısa yoldan zengin olma hayalleri olan hırslı biridir. Üstelik Gang Jae'ye karşı ilgisi var gibidir. Soon Ju ve Gang Jae'nin arkadaşlığı ilkokula dayanır. Gang Jae onun için ruh eşim der. Bu şekilde bir dostluğu izlemek çok güzeldi gerçekten.
Aşağıda arabada dolaşarak telefonuna ulaşamadıkları Min Jung'u ararlar. Soon Ju çok endişelidir. Biraz içmiştir. Sürekli ağlar ve oratalığı ayağa kaldırıp Gang Jae'yi de endişelendirmiştir. Gang Jae "sağda solda oyalanıyordur arar birazdan" dese de Soon Ju onu dinlemez. Arabada tanıdıkları arayıp Min Jung'u görüp görmediklerini sorarken Soon Ju Hallelujah şarkısını açar. Bu şarkı dizide çokça geçiyor. Onun sakinleştiğini gören Gang Jae söylenmeye başlar. "Ne oldu da sakinleştin" diye kızar ona. O da "dışarıda herkes bir yerlerde takılıyor. Min Jung da bir yerlerde takılıyordur kesin" der. Gang Jae iyice çileden çıkmış "yeni mi anladın? Milyon kere söyledim bunu sana." dese de Soon Ju'nun ağladığını anlaynca endişelenir ve ne olduğunu sorar. Soon Ju "Hiç.., hiç.., hiçbir şey olmadı" der. Bunu söylediği an öyle bir an ki mahvediyor insanı. Az çok ben de onunla aynı durumda olduğumdan 'hiçbir şey olmadı' demesi o hiçbir şeyin olmaması içimi acıttı. 

Bir diğer sahne de şüphesiz Gang Jae'nin saçlarını kestirdiği sahnedir izleyenleri etkileyen. Bölüm boyunca hissettikleri, söyledikleri, asansörde kapının açılıp da karşısında Bu Jeong'u görme isteği, bir anda kuaförün kartını görüp belki de hiç gitmeyeceği bir yerde, hiç kestirmeyeceği bir şekilde saçlarını kesirmesi çok acı vericiydi. Defalarca izlediğim bir anda acaba Bu Jeong'un kocasına benzetmek mi istedi saçlarını diye düşündüm. Eğer öyleyse daha beter üzüleceğim çünkü.

Yine de Ryu'cuğumuz böyle de çok yakışıklı.
Bundan sonra ikilimizin beraber geçirdiği birkaç andan resimleri koyuyorum. Yavaş yavaş yakınlaştılar. Önce kulağa hoş gelen, nezaket sözleri söylerken daha sonra içlerinden geldiği gibi konuştular. Yeri geldi bir arada kalmak için bahane ürettiler. Yeri geldi bir arada olmasalar da bana haber ver dediler. Bazen bir mesaj atmaktan bile çekinirlerken bazen en özel sözleri gönderdiler biribirlerine. Öyle ki ikisi de koşarak diğerinin yanına ulaşmaya çalıştı. Baştan sona, her detayıyla bayıldığım bir hikayeydi onlarınki. İnsan olarak birbirlerine destek oldular, aşık olarak birbirlerine koştular. İkisi de birbirine çekildi hep. Gerçekler elbette acı verdi, suçlu hissettirdi. Ama insan hissettiklerine engel olamıyor. Onları izlemek çok güzeldi.

Bu bölümde Gang Jae baştan sona çok sevilesiydi. Çocukluğundan bahsederken yeniden çocuk olmuş gibiydi. Defalarca izlemişimdir. Sohbetleri öyle sıcacktı ki. Gece vakti onlar gibi ben de sohbetleriyle ısındım. 







Ve meşhur çadır sahnesi. Kalbim yerinden çıkacak gibi oluyor hala bu sahneyi izlerken. Duygular yükselmiş ve tüm yeri sarmış gibi. Bakışları öyle derin ki ikisinin de... Ahh gidip yeniden izleyesim geldi. :D










Biraz da gif. Gifleri çok seviyorum. İzlerken de bol bol yapmıştım. Bulabildiklerim bunlar. 









Yazacaklarım bu kadar sanırım. Aklıma daha başka bir şey gelmiyor. Aslında oturup düşünsem neler neler çıkar eminim ama şimdilik böyle kalsın. Azıcık yoruldum da. Ama çok keyif aldım. Yazmak çok güzel. Lost'u yazmak da ayrıca güzelmiş. Benim dönüp dönüp sığınacağım bir dizi oldu Lost. Her şeyiyle mükemmel bir işti. Kitap okur gibi hissettiriyor sizi.
Reytingleri düşük gelmiş olsa da herkesin sevmeyeceği bir iş olduğunu inkar edemem. Ama bu tarz dizileri sevenler benim gibi aşık olacaktır diziye. Jeon Do Yeon benim favori oyuncularımdan. Ryu Jun Yeol'u tanısam da daha önce hiçbir dizisini izlememiştim. Ama Gong Hyo Jin'le oynadığı reklamdan dolayı çok seviyordum kendisini. Burada da o harika oyunculuğunu görmek beni çok mutlu etti. Dizinin kamera arkaları bile çok güzeldi.
İzlemeyi düşünenlere iyi seyirler. Umarım yazımı beğenmişsinizdir. Uzun zaman olmuş. Umarım bundan böyle kötü günler olsa da buraya gelip yazmamı engellemez. Umarım kötü günler de hiç gelmez. Hala zaman zaman ruh halim değişiyor. Bazen çok saçma nedenlerle hem de. Kendimi bir köşede bırakıp hayatıma bensiz devam etmek istiyorum hatta çoğu zaman. Kişiliğime katlanamadığım oluyor. Yine de nereye kaçacaksın değil mi? Böyle anlarda kurugular biraz olsun imdadıma yetişiyor işte.
Bu seferlik bu kadar olsun. O cümleyi yazacağım için duyduğum büyük heyecanla...
Mutlulukla kalın.