Merhabalar.
Bcp yazılarına Ekim ayıyla devam ediyoruz. Öncelikle herkesin Cumhuriyet Bayramı'nı kutlarım. Nice 101. senelere. Gündemde üzücü ve öfkelendirici haberler olsa da böyle günlerde bir araya gelip değerlerimizi bir kez daha kutlamak, birlik beraberlik içinde olmak çok değerli.
Bu arada ben tekrar kötüleştim. Her yerde yeniden kovid olan kişileri duyuyorum o yüzden iki gündür hastalık belirtilerimi takip ediyorum endişeyle. Çok şükür sıradan soğuk algınlığı gibi şimdi ama sizin de aklınızda olsun. Kendinizi dinleyin hastalık belirtileri oluşunca. Zaten iyileşilemeyen gripler var ortalıkta. Ben daha tam iyi olmadan tekrar fenalaştım. Gerçi hep çürüktüm bu seferde öyle oldu. Güneşe aldanıp kazakla dolaştım, banyo yaptım ve bam ertesi gün boğaz ağrısı, çıkmayan ateşin iç yakması, halsizlik. Güya ders çalışacaktım bakın bir bahanem daha oldu. :'(
Neyse artık gevezeliği bırakayım da konuya geçeyim. Ekim ayı temalarımız; aşk, sevgi, anı, şiir, cadı, büyülü güçler. Benim çok sevdiğim iki film var bu konularla ilgili. İlki Marry My Dead Body. Tayvan filmi. Greg Hsu başrolde belki tanıyan vardır. Benim çok sevdiğim younculardan. Diğer başrol ise Austin Lin. Benim izlediğim ilk işi diye hatırlıyorum ama bayıldım oyunculuğuna. Bir de o kadar çok izledim ki filmi artık dile hakim oldum, bazı söz oyunlarını bile anlamaya başladım. Her defasında yeni bir detay keşfedip inanılmaz heyecanlanıyordum. Filmin konusuna gelirsek Wu Ming-han genç ve hevesli bir polis memurudur. Üzerinde çalıştıkları çok önemli bir proje vardır ve gizli görevdedir. Ancak görev sırasında başarısız olurlar ve Wu Ming-han'ın üzerine homofobik polis imajı yapışır. Kendisi bundan rahatsız olmasa da medya polis ortansız güç kullanıyor, azınlık gruplara haksızlık yapıyor diye haberler yaptığı için departmanı onu karakola gönderir ve orada çalışmasını ister. Bunun çok sıkıcı olduğunu, gerçek bir polis gibi suçlu kovalamak istediğini söyleyen Wu Ming-han isteksiz ve huysuz birine dönüşmüştür. Görevi gereği çevredeki çöpleri toplarken yerde kırmızı bir zarf görür ve eğilip alır. Anında çevresini bir grup teyze sarar ve torunuyla evlenmeyi kabul ettiğini, tapınağa gelip düğün yapmaları gerektiğini söylerler. Böyle bir gelenek olsa da buna inanmayan Wu Ming-han kadınları tersler ve zarfı atar. Bunun ona kötü şans getireceğini söyleyenlere de kulak asmaz. Ama daha o gün başına gelmeyen kalmaz. Kazalardan kazalara savrulur durur. Zarfı da ne kadar atarsa atsın bir şekilde eşyaları arasında çıkıyordur. Artık bundan korkan Wu Ming-han evliliği kabul eder. Tapınakta onu şok eden bir şey öğrenir. Ölen kişi erkektir ve bir eşcinseldir. Ninesi torunu trafik akzasında öldüğü için onun yaşarken evlenme istediğini gerçekleştirmek ister. Wu Ming-han bunu da kabul eder ve tören başlar. Sayısız komik andan sonra eve gelirler. Artık kurtulduğunu sanan Wu Ming-han o gece bir başka şokla karşılaşır. Kendisi kocası olan Mao Pang-yu'nun hayaletini görebiliyordur. Hayata ani bir şekilde veda ettiği için içinde kalan istekler reankarne olmasını engellemiş ve dünyada sıkışıp kalmıştır. Wu Ming-han ondan kurtulmak için dileğini gerçekleştirmesi gerektiğii öğrenir ve iki inatçının bol komedili, bol aksiyonlu ve bol dramatik maceraları başlamış olur.
Ben filmi çok sevdim. Hala açar izlerim keyiflenmek istediğimde. Wu Ming-han'ın hayatının nasıl değiştiği görmek beni hep duygulandırıyor. Hayatına Mao Pan-yu'nun girişiyle aslında anlayamadığı her şeyi yavaş yavaş anlamaya başlaması, yalnız ve huysuz bir adamken ruh evliliği sayesinde bir aileye sahip olması beni çok etkiledi. Daha da konuşurum bu konuda. Wu Ming-han çok sevdiğim karakterlerden biri oldu. Mao Pang-yu zaten çok tatlıydı her anda. Şimdi başka versiyonları da yapılacakmış. Merakla bekliyorum. Kesinlikle izlemeyi çok isterim bu hikayeyi.
Diğer film ise Dream Boy. Kitabı da var. Ben okudum fena değildi. Kitaba göre birçok teori de var internette. Bakabilrisiniz onlara da. Konusu Gotik olarak geçiyor. Yani ben pek hakim değilim bu türe ama belki fikir verir. Konusu şöyle Nathan ailesiyle kırsal bir yere taşınır. Ailede genel bir gerginlik vardır. Herkes çok sessizdir. Yavaş yavaş çocuk okula, anne baba işe ve kiliseye gider ve çevre edinmeye başlarlar. Karşı çiftlikte yaşayan Roy, Nathan'la aynı okula gidiyordur. Okul otobüsünü de sürüyor bu bana çok ilginç geldi. Vardır bir anlamı ama ben tam olarak Amerikan kasabası konseptini bilmediğim için anlamadım nedenini. Zamanla Roy ve Nathan yakın arkadaş olurlar. Birbirlerine ders çalıştırırlar. Bir gün Nathan'ın adım atmasıyla ikisi de birbiriyle romantik şekilde yakınlaşmaya başlarlar. Aralarında sır olan bu yakınlaşmalar fırsat buldukça sıklaşır. Sessiz biri olan Nathan, Roy'un arkadaşlığı ve sevgisiyle biraz daha iyi hissediyordur. Ta ki olaylar iyice karışıp vahşileşene kadar. Filmde asla açıkça söylemeyen olayları kafamızda oturtmaya başlarız biz de izledikçe. Film hakkında pek çok yorum yapılabilir aslında. Olaylar gerçekti, hayaldi gibi. Bu halini ben çok sevdim. Nathan çok tatlı bir çocuktu. Onu izlerken kalbim kırıldı hep. Kitapta da öyle geldi bana. Filmin müzikleri de çok güzeldi. Bence mutlaka dinleyin. Country tarzı deniyor sanırım buna. Brokeback Mountain müzikleri gibi.
Evet benden bugünlük bu kadar. Umarım filmler hoşunuza gider. Ben ikisini de çok sevdim. Her geçen gün çok fazla olay oluyor hayatta. Kendimi hiç olmadığım kadar yorgun ve korku dolu hissettiğim anlar oluyor bazen. Kişisel hayatımda da işler karışık. Genel dünyada ne oluyor nereye gidiyor çözemediğim bir halde. Yani mental olarak düşmeye çok yakın olduğum zamanlardan birindeyim. Hasta da olunca insan daha fazla hassaslaşıyor sanırım. Ama işte böyle filmler, kitaplar bir şekilde gerçeklerden uzaklaşıp kendime şimdi sakin ol, her şey yoluna girecek diyebileceğim boşluklar yaratıyor. Bu aralar daha fazla kurgulara kaçar oldum. İyi olduğunu da düşümüyorum ama kolay geliyor sanırım. Son dakika neden iç dökümü yaşadım ben de anlamadım ama buna ihtiyacım var gerçekten. Umarım sizi sıkmamışımdır veya kötü etkilememişimdir. Hepimiz az çok benzer hallerdeyiz gibi geliyor bana. Ama aynı yerden acıyınca yaramızı beraber sarmak da kolaylaşıyor böylece. İçimdeki sevgi eskiden olduğundan daha az ama sanki bu içimdeki sevgiyi azaltmaya çalışan düşmanlarla savaşıyor gibi de geliyor bazen. Oyunlarda bir köşede soluklanıp içindeki elması tamir eden oyuncular gibi. Her yeni gün kendimin daha iyi bir versiyonuna dönüşmek istiyorum. Daha mutlu, huzurlu, sağlıklı, umut dolu yarınlarımız olsun istiyorum. Dilerim gerçek olur. Hepimiz tüm samimiyetimizle gülümsediğimiz sokaklarda özgürce, güven içinde yaşarız. Kendinize iyi bakın.
Mutlulukla kalın.