Yeşil beklediğim.
Yeşil özlediğim.
Yeşil kaybettiğim.
Yeşil benim, yeşilim.
Sapsarı buğday başakları ve mavi gökyüzü… Arada uğrayan ve beni uykuya mahkûm eden karartı… Mavinin üzerinde hâkimiyet kuran ve miadı dolunca iri damlaları üzerime yağdıran beyaz… Hayatım bu renkler arasında yeşili arayarak geçiyor.
Nerede gördüm, nasıl sevdim ben de hatırlamıyorum. Ama yokluğu çok hissedilir.
Var olduğum evrende tek başınayım. Tüm gün rüzgâra karşı tarlaların arasında dolaşırım ve gece olunca birden uyuyuveririm. Şu ana kadar hiç kendi isteğimle uykuya daldığımı hatırlamıyorum. Her defasında yeşilimin karanlığın içinden çıkacağını düşür ve uyanık kalmak isterim ama siyah bir büyücü gibi göz kapaklarıma hükmeder.
Bu yüzden en çok geceyi merak ederim. Bir gün geceyi görüp oradan yeşilime kavuşacağımı hayal ederim.
Gece oyuncudur.
Bazen korkutur bazense beni içine çekip vaat ettiklerini verecekmiş gibi parlar tepemde. Ama hep kendi bildiğini yapar. Galiba orada öyle durup beni kandırmaktır niyeti.
Kanarım.
Her yeni gün kanarım ona. Ve de hiç pişman olmam. Yoksa nasıl yaşanırdı, öyle değil mi?
Bekleyerek, bilmeyerek, bir de bu kadar çok severken varlığından bile bihaber.
Bazen ellerimi uzatırım gökyüzüne. Çekip çıkaracakmış gibi olurum. Tekrar tekrar havayı kucaklarım parmaklarımla. Olmaz yine, oldurmaz bu nefes ben de yeşili. Ben yine beklerim, özlerim.
Ölür giderim ama yine de kavuşamam.
Bir de ne biliyor musun? Ben burada öyle onu sayıklarım, onunsa varlığı bir başkasına ilaçtır o an.
Yanarım. İçin için kanarım ama elim kolum bağlıdır. Ben her yeni güne bekleyerek başlarım, özleyerek, kaybederek… Pes etmeden, pes edemeden, gözlerimi kapatıp hayal edebileceğim bir anı düşleyerek.
Yeşil benim, yeşilim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder