Merhabalar.
Bilgisayarımın Kayseri'ye geldiğim ilk gün bozulması ve bunun üzerine ilk kez mimlenmem aynı zamana denk geldi. O yüzden oluşacak yazım yanlışları ve resim paylaşamamanın burukluğu için şimdiden özür diliyorum. Aslında bilgisayarımı garantiye verdiğim anda bir yazı yazmam gerektiğini hissetmiştim.
Öncelikle benden bu yazıyı yazmamı isteyen Öneri Makinesi'ne çok teşekkür ederim. Şimdi de gelelim tam benlik olan konuya: Koleksiyonlar.
-Koleksiyon düşüncesi sizin için sadece bir nostalji mi yoksa tutku mu?
Benim için daha çok anı biritirmek gibi bir şey. Eğer annem ve teyzem olmasaydı odam tam bir ıvır zıvır yığını olurdu. Hayatta manevi değeri olan her şeyi biriktirmek gibi bir huyum var. Ve bundan çok memnunum. Biraz zaman geçince elime alıp geçmişi düşünmek bana huzur veriyor. İnsanlar yaşlandıkça eskiyi özlermiş galiba benim ruhum çoktan yaşlandı. Bedenimin ona yetişmesini bekliyor.
-Koleksiyon yapıyor musunuz? Yapıyorsanız neler? Yapmıyorsanız ne koleksiyonları yapmak isterdiniz?
Benim ilk koleksiyonunu yapmaya başladığım şeyler peçete ve peluş oyuncaklarımdı. Hatta komşusundan, akrabasına herkes bana peçete getirirdi gittiği yerlerden. Peluş oyuncaklarımın artışı şu an dursa da (biyolojik yaşımdan dolayı ailem bana oyuncak almayı reddediyor. Ben de paramı kitaplara harcıyorum. :D ) kendime ait bir evim olduğumda onları raflarda sergilemeyi çok istiyorum. Daha sonra sticker, etiket ve post-it koleksiyonlarım var. Hem kendi aldığım hem de birinde gördüğüm post-itleri bir deftere yapıştırıyorum. Annem aldığım etiket ve stickerları kuzenlerime vermek istese de tam güç direnişe geçip bunu engelliyorum. Yani kim evin içinde tepinerek 'bana ne işte' diyen biriyle uğraşmak ister ki. :D Daha sonra sevgili Öneri Makinesi gibi ben de defter koleksiyincusuyum. Ama ben kıyamıyorum onlara. Bir de benim sevimli bir kırmızı kutum var ki ona da anılarımı biriktiriyorum. Aklınıza her şey gelebilir bu noktada. Küçük oyuncaklar, unutamayacağım notlar, yerde yuvarladığım taş, ağaç dalları, biletler daha ne olursa. Saklamak ve unutmamak istediğim her şeyi sığdırırım ona.
Ben bu hayatta en çok unutmaktan korkuyorum o yüzden hiçbir zaman unutmuş olmayı istemiyorum. Belki gözümün önünde olan bu şeyler bana hiçbir zaman yaşadıklarımı unutturmaz.
Yazıma son verirken birkaç bir şey daha söylemek istiyorum. Benim için bu blog da bir anı yeri. Kırmızı kutum gibi değerlilerimi biriktirdiğim, onları kendi cümlelerimle yazdığım bir yer. Bu yüzden bugün bu yazıyı yazdığım için çok mutluyum.
Adet gereği mimlemem lazım sanırım birilerini. O zaman şöyle yapalım yazmak isteyen yazısını yazsın ve yorum kısmına da linkini yazsın da okuyalım. Olur mu?
Mutlulukla kalın.
Geleceği dört gözle beklerken geçmişi özleyen bana... Yaşadığımı hissetmek için kendime öncesinden birkaç anı... En güzel hatıralar şu an içimden geçen duygulardır.
14 Şubat 2017 Salı
8 Şubat 2017 Çarşamba
Super Secret - Manhwa (Webtoon)
Merhabalar.
Bugün sizlere benim vazgeçilmezlerimden olan mangalardan birini tanıtmaya geldim. Kendileriyle dünden beri haşır neşiriz ve baştan söyleyeyim o Emma'nın yanaklarını sıkmak isteyeceksiniz. Günümüz yılışık sevgi sözcüklerinden biri olsa da kendisi tam bir şapşik. :D
Önceki webtoon tanıtımında sizlere manhwa ne demek anlatmıştım ama okumaya bu yazıyla başlayan ve 'manhwa ne kardeşim?' diyenlere kısaca Kore işi manga diyebiliriz.
Şaka maka blog işimde bir yıl geçmiş ama önceden yazdım mı bilmiyorum sosyal medya tarzı ortamlara bayağı yabancıyımdır. Hatta en basit şeyleri bile bazen en yakın arkadaşlarıma ya da kardeşime sorarım. Sağ olsunlar hepsi de tek tek anlatır. Neyse demek istediğim ben her manga tanıtımım da link de bırakıyorum ama hep belirtmeyi unutuyorum. Yazılarımı da belli bir ruha girip yazdığım için geri dönüp eğreti bir dokunuş yapmak istemiyorum. Yani kısacası ben Türkçe çeviri olarak okuduğum mangaları PuzzMoş'tan okuyorum. Başka çeviri siteleri de var tabii ama ben ilk onu keşfettim ve telefondan okuma kolaylığı sağlayan uygulamasıyla da tercihim ondan yana oldu. Bu mangayı da şuradan=> Super Secret okuyabilirsiniz.
Evet gelelim konuya; Emma ve Ryan Karşılıklı evlerde yaşayan iki çocukluk arkadaşıdır. Emma'nın ailesinin sağlık sorunları nedeniyle yurt dışına çıkmasıyla Ryan iyice Emma'nın ebeveynliğini üstlenmiştir. Ancak Emma'nın bilmediği -daha doğru öğrendiği anda unutturulduğu- bir sır vardır. Ryan ve ailesi doğa üstü güçlere sahip yaratıklardır. Ve asıl formları insan görünüşünden farklıdır.
Tanıtımı yaptık şimdi spoiii...
-Bu tatlı şey Emma.
-Bu konuşma balonu da Ryan'a ait.
Bugün sizlere benim vazgeçilmezlerimden olan mangalardan birini tanıtmaya geldim. Kendileriyle dünden beri haşır neşiriz ve baştan söyleyeyim o Emma'nın yanaklarını sıkmak isteyeceksiniz. Günümüz yılışık sevgi sözcüklerinden biri olsa da kendisi tam bir şapşik. :D
Önceki webtoon tanıtımında sizlere manhwa ne demek anlatmıştım ama okumaya bu yazıyla başlayan ve 'manhwa ne kardeşim?' diyenlere kısaca Kore işi manga diyebiliriz.
Şaka maka blog işimde bir yıl geçmiş ama önceden yazdım mı bilmiyorum sosyal medya tarzı ortamlara bayağı yabancıyımdır. Hatta en basit şeyleri bile bazen en yakın arkadaşlarıma ya da kardeşime sorarım. Sağ olsunlar hepsi de tek tek anlatır. Neyse demek istediğim ben her manga tanıtımım da link de bırakıyorum ama hep belirtmeyi unutuyorum. Yazılarımı da belli bir ruha girip yazdığım için geri dönüp eğreti bir dokunuş yapmak istemiyorum. Yani kısacası ben Türkçe çeviri olarak okuduğum mangaları PuzzMoş'tan okuyorum. Başka çeviri siteleri de var tabii ama ben ilk onu keşfettim ve telefondan okuma kolaylığı sağlayan uygulamasıyla da tercihim ondan yana oldu. Bu mangayı da şuradan=> Super Secret okuyabilirsiniz.
Evet gelelim konuya; Emma ve Ryan Karşılıklı evlerde yaşayan iki çocukluk arkadaşıdır. Emma'nın ailesinin sağlık sorunları nedeniyle yurt dışına çıkmasıyla Ryan iyice Emma'nın ebeveynliğini üstlenmiştir. Ancak Emma'nın bilmediği -daha doğru öğrendiği anda unutturulduğu- bir sır vardır. Ryan ve ailesi doğa üstü güçlere sahip yaratıklardır. Ve asıl formları insan görünüşünden farklıdır.
Tanıtımı yaptık şimdi spoiii...
-Bu tatlı şey Emma.
-Bu konuşma balonu da Ryan'a ait.
-Kendisi şöyle görünüyor.
-Ryan'ın ailesi de böyle.
-Emma'nın uyanma ritüeli.
-Ryan'ın annevari tavırları ve bu olaya kendi bakış açısı. Resimlerdeki şapkalı hanım Ryan'ın ablası olmakta ve okurken bana ablaların kardeşlerini sinir etmekten neden keyif aldığını hatırlatan bir karakter. ;)
-Neyse ki ben şiddet yanlısı bir abla değilim. Benim silahım iki hece dır-dır. :)
Her bölüm sonrası böyle tatlı çizimler var. Gönül istiyor hepsini görün yani bence bi koşu gidip okuyun.
-Dikkatsiz Ryan ve onu esas formunda gören Emma.
-Ryan'ın başı dertten kurtulmuyor. Bir de kısmet çıktı başına. Ah ve bir de Emma'yı kaybetme ihtimali...
Bu hanım kızımız der ki 'bana onu ayarla ben de geçenlerde seni soran bir çocuk vardı onunla aranı yapayım.' Ay hiçte sevmem çöpçatanlık işlerini. Önümüzde 14 Şubat şimdi her yer kırmızı, her yer kalp. :S
Gelen mesajın yarattığı etki kızlarda hep aynı her halde.
Safım ya bir de kızı kendi hazırladı.
-Meşhur sevgiliyi merak ettiyseniz;
Başlarda bu Viktor hiç tekin değil deseniz de sonra onun da bir kalp kırıklığı olduğunu öğreniyoruz. Bence ilerleyen bölümlerde Emma'nın saf sevgisiyle o da bu cici kıza aşık olmaktan kendini alamayacak.
-Sürekli insan kalmaya çalışan Ryan hasta olmuştur ve bakın sersemlikle kendini nerede bulur? Ve bu davetsiz misafir ev sahibemiz nasıl karşılar?
-Ablayla olan sahnelere devam.
Bu kişi de ilaç satan adam. Gördüğünüz üzere pek anlaşamıyorlar.
Bu da başka bir abla ama benim dikkatimi çeken kardeşin cümlesi oldu.
-Şimdi de baskılara direnen Ryan'ın gerçek duygularına bakalım.
Hikayemiz bununla da kalmıyor daha ne olaylar. Eski sevgililer, diğer gizli sırlar, ikilemler ve bolca komedi. Mutlu olmak isterseniz açıp okuyun derim. Seri yaklaşık 92 bölüm falan ilerlemiş sanırım orijinalinde ama Türkçe çeviri 24'te. İngilizce'niz iyiyse o da otuzlarda olmalı. Bir de tavsiye yabancı dilinizi geliştirmek isterseniz sevdiğiniz şeyleri yabancı dilde okumaya-izlemeye çalışın daha rahat öğreniyorsunuz. Ben zamanın da İspanyolca bile öğrendim az buçuk.
İşte böyle tatlı bir manhwa okudum ben ve çok sevdim. İlgilere duyurulur.
Mutlulukla kalın.
7 Şubat 2017 Salı
Once - Film
Merhabalar.
Bugün sizlere benim zamanında dinleyip çok sevdiğim Falling Slowly adlı şarkının yaratıcılarının filmini tanıtacağım. Şarkı yaklaşık altı yıldır benimle beraber, filmi de aklımın bir köşesinde tabi ki. Ama bana göre bir şeyi yapmak için önce içimizde yapmak istediğimizi hissetmek lazım, en azından özel hayatımda böyle. -çünkü gerçek hayat bunu pek mümkün kılmıyor.- İşte bu sebeple filmi izlemeyi hep erteliyordum. Bu sabah facebookta gezinirken de rast gelince izleyeyim dedim. İyi ki de izlemişim.
Öyle bir şey ki bu film sanki kendiniz elinize bir kamera alıp çekim yapıyormuşsunuz gibi geliyor. Böyle farklı açıları olan filmleri çok severim. Filmin konusu sokaklarda müzik yapan bir adam ve onunla o sokakta karşılaşıp arkadaş olan bir kadının müziği daha çok kişiye duyurmak üzerine çabaları diyebiliriz. En kısa tabir bu olabilir ama biz uzun uzun yazalım çünkü kıymetli film. Karakterlerin ne adı var ne de aşk dolu sahneleri ama öyle bir bakışlar var ki ya da müziklerin öyle bir sözleri var ki göremediğimiz aşkı yaşıyoruz adeta.
Bugün sizlere benim zamanında dinleyip çok sevdiğim Falling Slowly adlı şarkının yaratıcılarının filmini tanıtacağım. Şarkı yaklaşık altı yıldır benimle beraber, filmi de aklımın bir köşesinde tabi ki. Ama bana göre bir şeyi yapmak için önce içimizde yapmak istediğimizi hissetmek lazım, en azından özel hayatımda böyle. -çünkü gerçek hayat bunu pek mümkün kılmıyor.- İşte bu sebeple filmi izlemeyi hep erteliyordum. Bu sabah facebookta gezinirken de rast gelince izleyeyim dedim. İyi ki de izlemişim.
Öyle bir şey ki bu film sanki kendiniz elinize bir kamera alıp çekim yapıyormuşsunuz gibi geliyor. Böyle farklı açıları olan filmleri çok severim. Filmin konusu sokaklarda müzik yapan bir adam ve onunla o sokakta karşılaşıp arkadaş olan bir kadının müziği daha çok kişiye duyurmak üzerine çabaları diyebiliriz. En kısa tabir bu olabilir ama biz uzun uzun yazalım çünkü kıymetli film. Karakterlerin ne adı var ne de aşk dolu sahneleri ama öyle bir bakışlar var ki ya da müziklerin öyle bir sözleri var ki göremediğimiz aşkı yaşıyoruz adeta.
4 Şubat 2017 Cumartesi
Stres Günlükleri
Kadınları anlayamıyorum diyen erkeklere şu an kesinlikle hak veriyorum. Çünkü ben bile bir kadın olarak kendimi anlayamıyorum. Ne sınav ne ders ne de başka bir sorun olmamasına rağmen sinir topu gibiyim. Çatacak yer arıyorum. Bana bu hep olur. Yani arada buhranlarım gelir. Hey heylerim tepeme çıkar. Avrupa Yakası'ndaki anne gibi soldan soldan gelirler falan. Şu an bunu bu kadar yabancılamam sanırım ailemle olmam. Öncesinde hep yalnızdım. Kızgınlığımı hep tek başıma yaşıyordum. Ama şimdi çevremde benim için değerli insanlar var. Ve ben bu kontrolsüz aynı zamanda saman alevi ömürlü dönem için onlar kırmak istemiyorum. Bir yandan da neye baksam, ne duysam çığlık atacak seviyede hissediyorum.
İşte bu zamanlar için harflerle çığlık atacağım yere hoş geldim.
İyi ki dediğim bir an daha bu blog için.
Ve eğer olur da ileride buraları okuduğumda hala aynıysam belki biraz yardımcı olacak satırlar bırakmak.
Benim hiç geçmeyen baş ağrılarım vardır mesela. Bir gün beni bulunca tüm gün öyle sancılı geçer. O zamanlarda da her şey bugün ki gibi sinir bozucu olmaya başlar. Önce bir fincan kahve içerim. Kesmezse çay demlerim iyice. Pencereden dışarı bakarım biraz. Yine sinirleneceğim bir şey çıkar ya işte maksat kafa dağıtmak ve çaya tat katmak. Sonra biraz durup bir müzik açarım. Rahatlarım da o zaman. Durulurum. Şimdi de arka fonda bir müzik. Biraz baş kaldıran. Sözlerini de çok sevdiğim biri yazmış. Leyla ile Mecnun'cular tanır.
Bu yazıyı yazarken hem rahatladım hem de daha çok gerildim. Rahatlamamın nedeni malum. Ee yazıyorum daha ne olsun...
Gerilmemin nedeni ise internet gibi bir ortamda bu kadar özeli yazmak doğru mu pek emin değilim. İnsanlar tarafından tanınmak hiçbir zaman hoşladığım bir şey olmadı. Yine de bir yenilik işte. Kim okur bilmem ama bu kız da böyleymiş desinler. Belki çokça da bu kız da benim gibiymiş...
Mutlulukla kalın.
İşte bu zamanlar için harflerle çığlık atacağım yere hoş geldim.
İyi ki dediğim bir an daha bu blog için.
Ve eğer olur da ileride buraları okuduğumda hala aynıysam belki biraz yardımcı olacak satırlar bırakmak.
Benim hiç geçmeyen baş ağrılarım vardır mesela. Bir gün beni bulunca tüm gün öyle sancılı geçer. O zamanlarda da her şey bugün ki gibi sinir bozucu olmaya başlar. Önce bir fincan kahve içerim. Kesmezse çay demlerim iyice. Pencereden dışarı bakarım biraz. Yine sinirleneceğim bir şey çıkar ya işte maksat kafa dağıtmak ve çaya tat katmak. Sonra biraz durup bir müzik açarım. Rahatlarım da o zaman. Durulurum. Şimdi de arka fonda bir müzik. Biraz baş kaldıran. Sözlerini de çok sevdiğim biri yazmış. Leyla ile Mecnun'cular tanır.
Bu yazıyı yazarken hem rahatladım hem de daha çok gerildim. Rahatlamamın nedeni malum. Ee yazıyorum daha ne olsun...
Gerilmemin nedeni ise internet gibi bir ortamda bu kadar özeli yazmak doğru mu pek emin değilim. İnsanlar tarafından tanınmak hiçbir zaman hoşladığım bir şey olmadı. Yine de bir yenilik işte. Kim okur bilmem ama bu kız da böyleymiş desinler. Belki çokça da bu kız da benim gibiymiş...
Mutlulukla kalın.
Bu Onur Ünlü'den. Ne de güzel...
Bu da takip ettiğim bir blogda keşfettiğim şarkıları dinlerken rastlaştığımız bir şey. Bu grubun her şarkısı anlamlı sanki.
Ore ga Akuma de, Aitsu a Yome de - Manga
Merhabalar.
Hızlıca yazayım dedim yazıları. Malum şevke geldim kaçmadan değerlendireyim. Zira jet hızıyla değişen kararlarımla meşhurumdur. Bugün ki konumuz yine bir manga ama öyle güzel ve duygulu ki. Okurken pek çok yerde hüngür hüngür ağlayabilirsiniz. Ben böyle okudum çünkü.
Konuyu biraz saptıracağım ama yazasım var işte. Zamanı gelip de okuyan olursa dertleşmiş oluruz. Ben ailemin en büyüğüyüm ve benden sırasıyla 8 ve 17 yaş küçük iki erkek kardeşim var. Anne de çalışınca otomatikman küçük anne siz oluyorsunuz. Ben de bu yüzden çocuklara dayanamam. Nerede görürsem içim gider. Düşecek olsa annesinden önce basarım çığlığı. İsterim ki dünyadaki tüm çocuklar benim kollarımın arasında kötülüklerden korunsun. Bu mümkün olmasa da en azından yetişebildiğim yere kadar onları mutlu etmek istiyorum. İşte bu hassasiyetim yüzünden daha da etkiledi beni manga.
Konusu şöyle; bir şeytan olan Anzamia şeytanların yapması gereken görevleri yerine getiremeyen yetersiz biridir. Yapması gereken ise insanlarla istekleri doğrultusunda sözleşme yapıp karşılığında onların ömrüne sahip olmaktır. Ama onun başarıları sıfırdır. Kimseyle sözleşmesi yoktur. Neyse ceza olarak dünyada yaşamaya gönderilir. Tam bu sırada da bir yetimhanede kalan Uika adlı tatlı kızımız belli sebeplerden umutsuzluğa düşmüş, ağlayarak Tanrı'ya dua etmektedir. Anzamia da tam Uika'nın bulunduğu çatı katına düşüş yapar. Uika onu Tanrı'nın gönderdiğini düşünür ve yardım etmek ister. Anzam da Uika'nın 92 yıllık ömrünü görünce onunla sözleşme yapmak ister. Masum kızımız artık yalnız olmak istemediği için onunla evlenmesini ister. Ve işte hikayemiz başladı.
Hızlıca yazayım dedim yazıları. Malum şevke geldim kaçmadan değerlendireyim. Zira jet hızıyla değişen kararlarımla meşhurumdur. Bugün ki konumuz yine bir manga ama öyle güzel ve duygulu ki. Okurken pek çok yerde hüngür hüngür ağlayabilirsiniz. Ben böyle okudum çünkü.
Konuyu biraz saptıracağım ama yazasım var işte. Zamanı gelip de okuyan olursa dertleşmiş oluruz. Ben ailemin en büyüğüyüm ve benden sırasıyla 8 ve 17 yaş küçük iki erkek kardeşim var. Anne de çalışınca otomatikman küçük anne siz oluyorsunuz. Ben de bu yüzden çocuklara dayanamam. Nerede görürsem içim gider. Düşecek olsa annesinden önce basarım çığlığı. İsterim ki dünyadaki tüm çocuklar benim kollarımın arasında kötülüklerden korunsun. Bu mümkün olmasa da en azından yetişebildiğim yere kadar onları mutlu etmek istiyorum. İşte bu hassasiyetim yüzünden daha da etkiledi beni manga.
Konusu şöyle; bir şeytan olan Anzamia şeytanların yapması gereken görevleri yerine getiremeyen yetersiz biridir. Yapması gereken ise insanlarla istekleri doğrultusunda sözleşme yapıp karşılığında onların ömrüne sahip olmaktır. Ama onun başarıları sıfırdır. Kimseyle sözleşmesi yoktur. Neyse ceza olarak dünyada yaşamaya gönderilir. Tam bu sırada da bir yetimhanede kalan Uika adlı tatlı kızımız belli sebeplerden umutsuzluğa düşmüş, ağlayarak Tanrı'ya dua etmektedir. Anzamia da tam Uika'nın bulunduğu çatı katına düşüş yapar. Uika onu Tanrı'nın gönderdiğini düşünür ve yardım etmek ister. Anzam da Uika'nın 92 yıllık ömrünü görünce onunla sözleşme yapmak ister. Masum kızımız artık yalnız olmak istemediği için onunla evlenmesini ister. Ve işte hikayemiz başladı.
Biraz aklı havada bir şeytan ha, siz ne dersiniz?
-Spoi kısmımız başlasın!
-Ve beklenen sözleşme. Başta Anzam Uika'nın sözleşme için yeterli olmadığını düşünür ama kızımız onu yaptığı sihirlerle :) ikna eder.
-Yeni evli hayatın başladı Uika-chan.
-Kızımızı bir dilek daha dilemesi için zorlayan Anzam her şeyin bu haliyle harika olduğu cevabını kabullenemez ve alır başına belayı. Uika kilisede düğün yapmak istiyordur. Ama o da ne! Şeytanlar kiliseye girebilir mi?
Nasıl da savunurmuş kocasını. :)
-Rahip Shinpu-sama bekar olmanın tüm ayrıcalıklarıyla dağınıklıkta sınır tanımamaktadır. Evin halini gören çiftimiz ise bakın neler yapıyor.
Kıyamam ya...
-Biraz da Uika'nın tatlılıkları.
Burada kızın ömrünün hiç azalmadığını görmüştü.
-Ah ah Anzamia sen de anlarsın da bu Uika'nın kıymetini dua et geç olmasın. Uika ve sınıf arkadaşları silahlı biri tarafında rehin alındığında olanlar.
Burada başın kanıyor diye ortalığı birbirine katmıştı kızımız ama o şeytan ona bir şey olmaz.
Hadi eve gidip pudingimizi yiyelim.
-Uika, Anzam'ın hayatına çok şey katıyor. Bu da onlardan bir tanesi.
Arkadaşlar!
-Sıra geldi büyük sırra.
Cennetten düşmüş melek.
:) Bu tür kitapları hiç okumadım ama seveni az buz değil. İşte bu da o türden bir hikaye. Yalnız bizim meleğimiz kötü çocuk değil, puding seven bir koca.
-Mutlu olmalısın, peki neden içinde bir şeyler acıyor.
-Canım Uika-chan umutsuzluğu da kapılsa, beni sevmiyor diye üzülse de onu sevmekten vazgeçemiyor. Çünkü artık hiç yalnız kalmak istemiyor.
Burada birkaç şey söylemek istiyorum. Bazen insan çok yalnız hissediyor. Buna zemin hazırlayan pek çok etken olabilir. Ailesinin olmaması ya da onu anlamaması. Yine de yalnız oluyor işte. Sevilmek istiyor, değer görmek istiyor. Bu istekle de pek çok hata yapabiliyor. Hata diyorum çünkü o an doğru gelen pek çok şey bir süre sonra çok yanlış olup kişiye çok zarar vermiş olabiliyor. Şimdi tek tek dedikodu yapar gibi bu da var bu da var diye örnek veremem ama eğer olur da bu satırları okuyanlar varsa lütfen çevrenize karşı daha duyarlı olun. Her sınıfta ya da ortamda böyle insanlar olabilir. Onlarla arkadaş olun, sevin onları. İyiliği, mutluluğu paylaşın.
Unutmayın! Hayatta herkes bizimle aynı yaşantıya sahip değil. Ve daha iyi standartları olan insanlar, kendinden daha kötü durumda olanlara yardım etsin diye o imkanlarla donatılmışlardır. Buna ister insan hakları deyin ister sevap işlemek ister başka bir şey. Ama bu dünyada aldığımız bir nefes varsa bunu hep daha iyi olmaya, daha iyi şeyler yapmaya harcamalıyız.
Okuduğunuz için teşekkür ediyorum ve mangamızı anlatmaya geri dönüyorum.
-İşte en vurucu ve beni her okuyuşumda hıçkırıklara boğan yer. Şu an bile gözlerim dolu dolu. Bizim tatlı mı tatlı Uika'mızın aslında birkaç akrabası vardır. Ancak onların davranışları yüzünden onlardan uzaklaştırılıp yetimhaneye bırakılmıştır.
Çocuk istismarı kadar aşağlık bir şey yok her halde bu dünyada. Karşılık veremeyecek birine neden böyle davranır insan? Bu ne eğitimdir ne de ceza. Yüreğimizi ve zihnimizi bu düşüncelerle kirletmeyelim. Çocukları çok çok sevelim. Bir gün onlar da büyüyecek.
Bu bölümde O akrabalarla karşılaşıyorlar.
Uika diğer ailesinden hep aşağılanma ve bize borçlusun tepkileri gördüğü için Shinpu-sama'ya birgün yaptıklarının karşılığını ödeyeceğini söyler. Buna çok içerleyen rahibimiz ise biraz hırçınlaşır. Ama kabak yine Anzamia'ya patlıyor.
-Anzam artık Uika'nın dileklerini dolayısıyla ömrünü başkaları için kullanmasının gereksiz olduğunu anlatmak ister ve diğer sözleşme sahipleriyle görüştürür.
Bu ikisi başka bir yerden ama koyayım dedim.
Böyle düşünen Uika'mız ve ona kıyamayan bir Anzam'mız var.
-Yeni bir gelişmeyle Anzam'ın cenneten atılmasının haksızlık olduğu öğrenilir. Onu almaya gelen melekler ve kocasını kimseciklere ezdirmeye Uika'mız.
-Cennete gitmek istemeyen ve ısrarla bir şeytan olduğunu söyleyen Anzam kötülük yapmaya kalkarsa;
-Uika'mızın son bir dileği vardır. Bakalım neymiş?
-Ve Uika Anzam'dan boşanmayı diler. Cennete çekilen meleğimiz ve sonrasında olanlar.
-En nihayetinde mutlu son.
Geldik bir sona daha. Uzun uzun yazasım var nedense. Kelimelerle ve harflerle kuşatılasım. Dünya çok yorucu. Kaçıp kitaplarıma sığınasım var.
Mutlulukla kalın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Merhabalar. Bugün sizlere en en en sevdiğim Tayland dizisini anlatacağım. Ama öncesinde bir not geçeyim bu dizi BL türünde eğer bu tarz kon...
-
Merhabalar. Bugün sizlere Kore dizisi izleme serüvenim boyunca izlediğim mini dizilerden bahsedeceğim. Kore dizileri zaten kısa ama bu mi...
-
Merhabalar. Her ne kadar farklı konularda yazmaya çalışsam da elimi dizi-filmlerden çekemiyorum bu aralar. Yine bir j-drama ile huzurunuzda...