Neler Hakkında Yazıyorum?

18 Ocak 2023 Çarşamba

Kelime Oyunu 105

Blog içinden en sevdiğim etkinliklerden biri Kelime Oyunu'ydu. Ama çok çabuk pes ettim. Şimdi tekrar yazıları gördükçe yazma hevesim geri geldi. Ama bloga yazmayınca başına geçmek ne zormuş. Ertele ertele ancak başına oturabildim. Etkinlik hakkında Sade ve Derin blogundan bilgi alabilirsiniz. Buraya bırakıyorum. Bu haftanın kelimeleri; Dramatik-İkna-Gergin-Karizmatik-Aptal.

Bu yazı bir süredir aklımda olan bir hikayenin bir parçası aslında. Aklımda adalarda yaşayan ve elit bir çevreden olan bir kadın hakkında kurgular dolaşıyordu. Hayatını sessiz sakin yaşamaya çalışırken adaya gelen genç üniversitelilerle geçmişini sorgulayan ve iyi kilerini, pişmanlıklarını hesaplayan bir kadın nasıl olurdu diye düşünüyordum. Başlangıcı böyle bir şey olabilir belki. İyi okumalar şimdiden. Paslandığım için çok da içime sinmedi ama bir yerden başlamak lazım.

***

Ağustos'un bunaltıcı havasını kıran bir meltem vuruyordu. Denize doğru çevirdikleri sandalyeleri, orta şekerli kahveleri, cıvıltılı kuşların ve adayı gezmeye gelen kişilerin sesleri ile tatilin diğer günlerine benzer bir öğleden sonra yaşanıyordu. Evin içinde akşam yemeğine hazırlık yapanların koşuşturması, dışarıda çocukların oyun sesleri yükseliyordu. Güneş gözünü acıtsa da kafasını hafifçe geriye atıp yüzünü yukarı kaldırdı. Akşama yine kızaracak mıyım acaba diye düşündü. Tam mayışmış bir haldeyken arkadaşının gergin sesi onu hareketlendirdi.

"Edalar da gelecek akşam yemeği için. Babasıyla yola çıkmışlar."

Arkadaşlarının üniversiteye giden çocuklarının olması ona hala garip geliyordu. Biz senden erken davrandık diyorlardı ona hep. "Aman sen en iyisini yaptın. Bak bize, çocuklar büyüdü ama dertleri de büyüdü. Yine de çocuk güzel şey tabii."

Bu sözleri onlarca farklı kişiden, onlarca farklı şekilde duymuştu ki artık bıkmıştı. Sanki o hayatı hakkında kendi başına karar vermemiş gibi onun çocuksuzluğunu teselli etmeye ya da hoş göstermeye çalışıyorlardı. Yıllar önce bir kez evlenmişti. Arada yaş farkı çoktu. Adamın başka çocukları vardı. Annesi çok ikna etmeye çalışmıştı vazgeçsin diye ama o an kocasından çok etkilenmişti. İş arkadaşı sayılırlardı. Bu kadar bilgili ve kültürlü bir adamla daha önce tanışmamıştı. "Bunca birikim için bir ömür lazım" diyordu ona. "Ondan bu kadar geç tanıştık."

"O kendini bana sevdirecek hale gelene kadar bir ömür yaşadı sonra da benim kalbime düştü." diye düşünüyordu o zamanlar. Karizmatik bir adamdı kocası. Onunla yaşadığı on yıl çok hareketli geçmişti. "Bir müzisyenle evli olmanın en güzel yanı müziğin seni her yere götürmesi" derdi ona. Yurt dışında olmadıkları zamanlarda da şu an kaldığı evde olurlardı. Ayrıldıklarında ev onda kalmıştı. Eşi anılarımızın olduğu bir yerde yaşayamam diyerek dramatik bir şekilde ona bırakmıştı burasını. Onun için de anılar değerliydi. Ama sırf sonu ayrılık olduğu için evliliğinin anılarını üzücü bir şekilde hatırlamazdı. Arkadaşları o günlerden bahsettiğinde onu azarlar bir tonda şakalaşır. "Ne rahat kadınsın. İnsan azıcık sinirlenir ya hu." diye takılırlardı. Belki sinirleneceği şeyler bulabilirdi oturup düşünse ama hiçbir zaman kandırılmamış olmanın verdiği bir minnettarlık vardı kocasına karşı. Pardon eski kocası. Boşanma konuşmasını hatırladı birden. "Ben bir aptallık ettim." demişti adam. "Bir başkasından hoşlanmaya başladım. Onunla aramda bir şey yok ama sürekli yan yana geldiğimiz durumlar içinde kalıyorum. Kendimi gittikçe suçlu hissediyorum. Senin de bunu bilmen lazım." Ona sakince baktığını hatırlıyordu. İçinden ufacık bir sızı geçmişti. Ama bir yandan da minnettardı. Her zaman evliliği içinde şeffaf olmaya çalışmıştı. Aynı yastığa baş koyup da gönlündeki mi saklayacaklardı birbirlerinden. En korkunç evlilik olurdu o zaman bu onun için. Büyürken bunu yakından görmüştü. Bağırıp çağırmamıştı bu yüzden. O akşam saatlerce konuşup ayrılma kararı almışlardı. Ama onu terk edip başkasına aşık olan kocası ondan daha hassastı ayrılık aşamasında. Hala görüştüklerinde gözleri dolardı bazen. "Yüreğim çok yorgun artık. Yaşadıklarım hızlıca geride kalmıyor." derdi. Kötü ayrılmış olmayı o da istemezdi aslında. Çevreleri hep aynıydı. Bir sıkıntı çıkmış olsa herkes gerin olacaktı o zaman. Ne gerek vardı buna. Koca koca insanlardı. Arkadaşına baktı usulca. Çekişmeli bir boşanmanın son durumu böyle olurdu muhtemelen. Eski eşinin yola çıktığı haberi bile keyfini kaçırmıştı. "Neyse ki" diye düşündü. "Neyse ki bizimki böyle olmadı."

***

Mutluklukla kalın.

30 Ocak 2021 Cumartesi

Kelime Oyunu - 9

Merhabalar.

Bu hafta biraz geç kaldım. Bir sürü sebebi var ama hepsi güzel sebepler o yüzden şikayet etmiyorum. Tazelendim. Moral, motivasyon topladım. Toplayamadığım tek şey ilham oldu. Onu da bu yazıya iliştirdim zaten. Bu hafta kısa yazıyorum. Dilerim haftaya daha uzun bir yazı yazabilirim. Bu hafta kelimeleri Minik Mini bloğu seçti. Onun yazısını okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Bu haftanın kelimeleri; melek, tütsü, ritüel, yazar, gül.

***

Yazar yeni kitabı için kafasında planlar yapmıştı. Konu, karakterler, başı, sonu hepsi belliydi. Ama kelimeler bir türlü bir araya gelemiyordu. Tıkanmıştı adeta. Her kitabını hızlıca yazan, bu yönüyle takdir toplayan o kişi şimdi bir cümleyi bile yazamıyordu. Her defasında tamamlanmadan silinen yazılar yazıyordu. Artık kendine sinir olmaya başlamıştı. Her şey zihninde bu kadar berrakken neden yazıya döküleceği zaman çorbaya dönüyordu? Ortamını değiştirmeye karar verdi. Çalışma masasını oturma odasındaki pencerenin önüne taşıdı. Karşıdan masmavi deniz görünüyordu. Uğuru olan melek biblosunu masanın başına iliştirdi. Sıkıntılı zamanlarında yaptığı bir ritüel olan adaçayı yakma işlemini tekrarladı. Tutamı odada gezdirdikten sonra tütsü kabının içine bıraktı. Dün ilham gelsin diye yaptığı yürüyüşten dönerken aldığı gülleri kokladı ve masanın başına geçti. Artık yazmak istiyordu. Zihninde ona eşlik eden onca kişi varken onlara bir hayat vermek istiyordu. Nihayet ilk cümlesini yazdı. 

'Yazar yeni kitabı için kafasında planlar yapmıştı.'

*

Ben pek ritüel insanı değilim ama özeniyorum da bir yandan böyle şeyler yapan kişilere. Tamamen üşengeçliğimden yapmadığım için olsa gerek. Böyle şeylere inanıyorum da bir yandan. Aslında olaya değil ama olayı yaparken ki inancımızın verdiği enerjiye inanıyorum. Yani bana göre bir suyu bile şifa olacak inanışıyla içerseniz iyi olursunuz. Evrende bu enerjilerin bizi çok etkilediğini düşünüyorum. Aklımızdan geçen her düşünce iyi veya kötü bizi etkiliyor. O yüzden hep iyi düşünmeye, başıma gelen kötü şeylerde bile bir hayır olduğuna inanıyorum. Bu beni çok rahatlatıyor.

Artık kaçıyorum. Buradan herkese çok pozitif enerjiler. :D 

Çok pozitif enerji nasıl oluyor acaba? +++enerji. :D

Mutlulukla kalın.

22 Ocak 2021 Cuma

Kelime Oyunu - 8

Merhabalar.

Geçen hafta yoğunluktan ve stresten dolayı yazamadm. Bu hafta sunumumu güzelce atlattıktan sonra yazayım dedim. O kadar kötü ki yazmaya, bloglara gidip okumaya alışmışken ara vermek. Kayıp gibi hissediyorsunuz. Bu süreci de biraz yazmak istiyorum başka bir yazı da. Şimdi oyunumuza başlayalım. Bu hafta kelimeleri sevgili Adromeda seçmiş. Onun hikayesini buraya bırakıyorum. Okumayan çok şey kaybeder. Ben çok sevdim gerçekten.

Bu haftanın kelimeleri; maske, bahar, İbiza, roman, çiçek.

Hadi başlayalım.

*

Telefon elinde gün içinde defalarca kez girip baktığı uygulamaya bakıyordu. Takip ettiği yüzlerce kişiden birkaçının paylaştığı hikayeleri izlemeye başladı. Birden çıkan müzikle irkilip sesi aceleyle kısmaya çalıştı. Ne kadar story izlerse izlesin bakışları boşluğunu kaybetmiyordu. Adeta uyuşmuştu. Gün içinde ritüel gibi tekrar ettiği bir şeydi bu uygulamaya girip başkalarının paylaştığı hikayelere bakmak. Bazılarını merak ediyordu bazılarına hiç ilgisi yoktu. Tanıdık kişiler de vardı takip ettikleri arasında popüler isimler de. Bir hikayede şu an okumakta olduğu romana yeni başlayan bir arkadaşının paylaşımını gördü. Kahve yanı kitap fotoğraflarındandı. Oldum olası anlamamıştı bu modayı ama fotoğraflar estetik olunca hoşuna gitmiyor da değildi. Bir diğerinde doğal yağlarla maske yapan birini gördü. Neredeyse aylardır takip ediyordu hesabı ama hiçbir tarifi uygulamaya çalışmamıştı. Deneyenlerin olumlu yorumlarını gördükçe merak da ediyordu ama cildi hassas olduğu için hiçbir şeyi sürmeye cesaret edemiyordu. Biraz da uğraşmak istemiyordu sanırım. Bu gençlik hep aynı kalmayacaktı ama. Neyse kendi bilirdi. Bir diğer hikayeye geçti. Fenomen olan birinin hesabıydı bu. Paylaştıkları onun ilgi alanına girmese de kadının hareketli yaşantısı ilgisini çekiyordu. Magazine de sık sık haber olan biriydi. Zaten oldum olası bu magazin illetinden kurtulamamıştı. Merak ediyordu ister istemez. Çok boş ve sahte bir şey olduğunu bilse de arkadaş dedikodusuna bile hasret kaldığı bu günler de iyi geliyordu bir yandan. Fenomen kadın İbiza tatilinden #tbt yazılı fotoğraflar paylaşmıştı. Görür görmez içi ısındı. Bir gün gider miydi böyle yerlere? Kış mevsimini sevse de baharı özlemişti. Gerçi bu sene kar yağana kadar havalar bahar havası gibiydi. Babası neredeyse ağaçlar çiçek açacak demişti hatta geçen. Mevsimlerin bu değişimi onu endişelendiriyordu. Aslında ona göre dünyadaki herkesi endişelendiriyordu ama kimse düzeltmek için bir şey yapmıyordu. Birkaç hikayeden sonra sıkılıp uygulamayı kapattı. Telefonun ekranını da söndürüp kenara attı. Kafasını koltuğun arkasına yaslayıp bir süre öyle bekledi. Sonra otomatikman eli yeniden telefona gitti. Bu sefer başka bir uygulamayı açtı. Burada diğerine göre daha az paylaşım vardı. Görmeyen gözlerle ekranı kaydırırken bundan da sıkıldığını fark etti. Telefonu öylece kenara attı yeniden. Oflayarak gözlerini ovuşturdu. Gün ortası olmuştu. Kanepede böyle yayıldıkça üzerindeki tembelliği atamayacağını anlayıp mutfağa geçti. Tam girecekti ki aklına odada bıraktığı telefonu geldi. Koşarak gidip aldı ve listeden rastgele bir şarkı açtı. Sonra beğenmeyip değiştirdi. Istediğini bulana kadar bir süre oyalandı. Sonra günlerdir dinlediği şarkıyı açmakta karar kıldı. Şarkı geçerken bir yandan da mutfaktaki kahvaltı dağınıklığını topladı. Ama bu iş de çabucak bitmişti. Bir odadan diğerine yanından hiç ayırmadığı telefonuyla gezdi durdu tüm gün. Artık bundan çok sıkılmıştı. Ani bir karalar telefonu elinden bininci kez atıp kalkıp hazırlandı. Kendini sıkıca sardı. Yeni bir maske alıp taktı. Botlarını giyip evden dışarı attı kendini. Böyle telefon olmadan sadece çevreyi ve kendini dinleyerek yürümeye başladı. Nihayet rahatlamıştı. Böyle yorulana kadar yürüdü. Eve gidince yeniden telefona yapışacağını bilse de o birkaç dakika kendiyle kalabilmişti. 

***

Çok benden olan bir hikaye paylaştım bu hafta. Elime yapışmış gibi o telefon. Asla yanımdan ayıramıyorum. Dış dünya ile tek bağlantım gibi. Baktığım şeylerin de içi boşaldı farkındayım ama yine de bağımlı gibi o ekranı kaydırıp duruyorum. Bir an önce unutmak istiyorum bu kötü alışkanlığı. Sizler de durum nasıl? Bana verecek tavsiyeleriniz varsa çok mutlu olurum. Bu süreç bizi ekranlara bağladı. Ama çok sağlıksız ve vakit kaybı çoğu zaman. Umarım azalarak yok olur bu telefon bağımlılığı.

Kendinize çok iyi bakın.

Mutlulukla kalın.

6 Ocak 2021 Çarşamba

Kelime Oyunu - 6

Merhabalar.

Kelime Oyunu'nda altıncı haftadayız. Bu haftanın kelimeleri sevgili Momentos'tan. Onun sayfasına gitmek için buraya tıklayınız. Ben üçüncü hafta yazdığım hikayeyi devam ettirmek istedim bu hafta. İsterseniz önce buradan o hikayeyi okuyabilirisiniz.

Bu haftanın kelimeleri; kelepçe, ıslık, bisküvi, serçe, mucize.

***

Lilyum gözden kaybolduğunda Cadı ve Esmeralda güçten düşmüş bir şekilde Cadı'nın kulübesine geri döndüler. Bundan sonra beklemekten ve gökyüzünü gözlemlemekten başka yapacakları bir şey kalmamıştı. İkisi de içlerindeki endişeyi durduramıyorlardı. Lilyum'un yapmak istediği şey için vazgeçtikleri ve bundan sonra olacaklar kafalarını meşgul ediyordu. Cadı'nın gözleri masanın üzerindeki bisküvilere dalmış düşünüyordu. Lilyum, Aydınlık Diyarı'nın en önemli ailelerinden birine mensuptu. Gelecekte ondan çok önemli işler bekleniyordu ama o aşk uğruna tüm kurallara karşı gelmiş ve kendi rızasıyla bu sürgün diyarına gitmek için evinden ayrılmıştı. Aydınlık Diyarı bu işe sessiz kalmayacaktı elbette. Cadı yeniden oradan birileri ile görüşmektense ömür boyu tek başına kalmaya razıydı. Ona geçmişi hatırlatacak tek bir şeyi bile hayatında istemiyordu. Ama Lilyum'un gelişiyle pandoranın kutusu açılmıştı. Diyarda işler hala aynı yürüyorsa birkaç güne bir elçi gelip Aydınlık Diyarı konseyinin aldığı kararı bildirecekti. 'Buradaki huzurlu günlerimde buraya kadarmış.' diye düşündü Cadı. Artık hava kararmaya başladığında Esmeralda burada beklemenin boşa olduğunu söyleyerek evine döndü. Cadı da huzursuz bir uykuya gözlerini kapadı. Sabah serçelerin ıslık sesleri ile uyandı. Hava aydınlanmıştı. Aceleyle dışarıya koştu. Gökyüzüne bakarak bulutları yorumlamaya çalıştı. Zambak dağlarının üzerine bulutlar yoğunlaşmıştı. Bu da iksirin işe yaradığını gösteriyordu. Bundan sonrası çağırılan ruhun cevabına kalmıştı. Bunu bulutlara da baksa anlayamazdı. Tek yapabileceği Lilyum'un sağ sağlim dönmesini beklemekti. Tam içeri geri dönecekti ki çalıların ardından bir ses duydu. Normalde bölgeye giren herkesten haberdar olurdu ama bu kişiyi hissedemediğine göre konseyin gönderdiği elçilerden biri olmalıydı. 'Gizlilik yetenekleri oldukça gelişmiş bir tanesi olmalı' diye düşündü. Sesin geldiği yöne doğru dönerek gelenin görünmesini bekledi. Nihayet elçi yüzünü gösterdiğinde eskilerden bir sima ile karşılaşmak Cadı'yı bir kez daha sarstı. Gerçekten diyarda hiçbir şey değişmemişti. Gelen yolcu da Cadı'yı fark edip başını kaldırdı ve ikili göz göze geldiler. Bir an için ikisi de birbirlerine baktılar. Çok zaman olmuştu Aydınlık Diyarı'ndan biri Cadı'yı görmeyeli. Onun bu kadar değişmiş olması gelen elçiyi şaşırtmıştı. Bir zamanlar en yakın arkadaşlarından olan o kadın değildi sanki karşısındaki. Şaşkınlığını bir kenara atıp konuşmaya başladı.

"Merhaba Nymphaea. Uzun zaman oldu."

Cadı yıllardır duymadığı bu ismi duyunca olduğu yerde kaskatı kesildi. Doğru ya bu onun adıydı. Neredeyse böyle bir adı olduğunu unutmak üzereydi. Kendini toparlayıp; "Merhaba İlis. Hala kural ihlalinde elçi olarak seni gönderiyorlar demek."

İlis sakince kafasını salladı. "Evet Aydınlık Diyarı'nda hiçbir şey değişmedi." Cadı bunu duyunca alaycı bir kahkaha attı. "Bu güne kadar demek istedin her halde. Çünkü sevgili Lilyum'unuz bir gün önce buradaydı."

Cadı'nın böyle alaycı ve doğrudan bir şekilde konuya girmesi İlis'i sinirlendirdi. "Değişmiş görünüyorsun ama bu patavatsız hallerin hala aynı."

Cadı alaycı gülümsemesini sürdürerek İlis'e baktı. "Öyle diyorsan."

İlis; "Çok uzatmayacağım. Buraya Lilyum hakkında konuşmak için geldiğimi anlamışsındır. Konsey karara vardı. Tüm Aydınlık Diyarı Lilyum'u alıp geri götürmemi istiyor. O nerede? Bana söyle ve onu alıp gideyim." dedi.

Cadı konseyin böyle yüce gönüllü olmasına şaşırmıştı. Kendi zamanında asla müsamaha göstermeyen ihtiyarlar Lilyum'dan vazgeçememiş olmalıydı. Sırıtması hala yüzündeyken "Zambak dağlarında. Çok sevgili hayat yoldaşını kurtarmaya gitti. Sizin teknikleriniz çok yetersiz kalmış. Gelip benden yardım istedi yavrucak. Görsen nasıl perişandı. Ben de ona yardım edeyim dedim."

İlis hırsla Cadı'nın üzerine yürüdü. Tüm öfkesi ile bağırmaya başladı. "Nasıl yaparsın bunu? Koseyin onu affedeceğini biliyor olman lazımdı. Nasıl kafasına koyduğu şeyi yapmasına izin verirsin? Şimdi asla geri dönüşü olamayacağını bilmiyor musun sen ha?"

Yakasını tutan ellerinden kurtulan Cadı üzerindeki kıyafetleri silkeleyerek düzeltti. "Ben yapmasam kendi başına yapacaktı. Hem nereden bilebilirim konseyin onu geri çağıracağını. Onlar çağırsa bile Lilyum gider mi sanıyorsun? Sen onun yüzündeki ifadeyi hiç gördün mü? Ben yardım etmesem bile o kafasına koyduğunu yapacaktı. Ben sadece işleri onun için kolaylaştırdım."

Artık İlis kızgınlık ve üzüntü içindeydi. Hayal kırıklığı ile başını iki yana sallıyordu. "Kendi yaşadıklarından sonra ona hiç acımadın mı? Sonunun seninkinden farklı olacağını mı sanıyorsun? Sen... Sen ne ara bu kadar kötü birine dönüştün?"

Cadı, İlis'in son söylediklerinden sonra hiddetle ona döndü. "Ben mi kötüyüm? Ben ha? Ona yardım etmeseydim ne olurdu sen biliyor musun? Benim o zamanlar ne yaşadığımı biliyor musun? Evet onun da sonu aynı benim gibi olacak ama en azından kaybettikleri benimkilerin yanında hiçbir şey."

"Ne demek bu? Sen Aydınlık Diyarı'ndan ve ondan başka ne kaybettin ki?"

"Gerçekten o formülü kendi başıma bulduğumu mu sandın? Lilyum'a da söyledim. Böyle büyük iyiliklerin her zaman bir karşılığı olur. Bize Aydınlık Diyarı'nda yasaklı büyüleri öğretmiyorlar ama burada, sürgünde, görüp görebileceğin en kötü varlıkların olduğu bu yerde her şeyi bedeli karşılığında öğrenebilirsin."

İlis bir an için hiçbir şey düşünemedi. Eskiden olanları hatırlamaya çalışıyordu. Nymphaea'nın sevdiğini kaybedişinden sonra çok büyük bir yıkım yaşadığını hatırlıyordu. O zaman o da Lilyum gibi elinde ruh kesesi Aydınlık Diyarı'ndaki her kapıyı çalıp yardım istemişti. Bir mucize olmasını istiyordu sanki. Ama kimsenin ona verebileceği bir mucize yoktu. O da tüm öfkesini ve acısını alıp buraya gelmişti. Sonradan duyduklarına göre Nymphaea ruhu geri çağırmanın bir yolunu bulmuştu. Bu sırada onu durdurmaya çalışan kimseyi de dinlememişti. Ama ruh onun çağırısını kabul etmemiş ve Nymphaea büyük aşkının onu tamamen terk ettiğini anlamıştı. Yıkılmış şekilde Aydınlık Diyarı'na döndükten sonra da yetkililer onu yakalayıp kelepçelemişlerdi. Yargılandıktan sonra yaptıkları yüzünden sürgün edilmesine karar verilmişti. Onu son gördüğü anı hatırlamaya çalıştı İlis. Arkası dönük, Aydınlık Diyarı'ndan çıkarken nasıl da güçsüz bir şekilde yürüyor olduğu geldi gözlerinin önüne. Zaten o günden sonra da Nymphaea'yı bir daha hiç görmemişti. Ta ki bu güne kadar.

Cadı, İlis'in düşündüklerini tahmin edebiliyordu. "Bunların bir önemi yok artık. Lilyum'u şu an istesen de göremezsin. Tek yapabileceğin onun geri dönmesini beklemek. Bu süre içinde benimle kalabilirsin ama bu seni rahatsız edecekse Esmeralda da seni ağırlamaktan memnun olacaktır."

İlis, Cadı'nın sakin bir tonda konuşan sesini çok sonradan fark etti. Teklifini kabul edip Cadı ile birlikte kulübeye yöneldiler. Cadı'nın hizmetçileri ona ikramda bulundu. Teşekkür ederek bir şeyler atıştırdı. Tüm bunlar olurken Cadı da gergin bir şekilde camın önünde oturuyordu. Belli ki onun da aklında geçmişte olanlar vardı. O zamanlar çok genç ve çok aşıktı. Hayattaki tek varlığı kendini bırakıp gidince ne yapacağını şaşırmıştı. Öyle ki sanki o zamanlar bilinci kendini terk etmiş gibiydi. Neler yaptığını bile sis perdesi içinde hatırlıyordu. Buraya gelişi, kötücül ruhlardan iksiri öğrenmesi, karşılığında onların hizmetine girmesi hepsi hayal gibiydi şu an. Ama yıllar geçmişti işte. Tutsaklığı bitmişti ama o dönemler karşılaştığı kötülükler onu o kadar yıpratmıştı ki artık eski benliğinden hiçbir şey kalmamış gibiydi. O eski neşeli ve hayat dolu hali onun kendisini terk etmesiyle ölmüştü. İçindeki iyilik de sürgün diyarında solup gitmişti. 

İlis'e doğru döndüğünde gözlerinden düşünceleri okunuyordu. İlis de üzgün bir ifade ile ona baktı. İkisi de artık çok başka noktalardaydı. Ne eskisi gibi sohbet edebilir ne de birbirlerine destek olabilirlerdi. 

Esmeralda, İlis'in gelişini duyup Cadı'nın evine gelmişti. İlis ile daha sevecen şekilde sohbet etse de dışlananların üzerine yapışmış bir çekingenlik taşıyordu. Konseyin kararına çok sevinmişti ama Lilyum'un zambak dağlarında yaptıkları bu kararı etkiler miydi emin olamıyordu. Saatler geçti. Akşam olunca dinlenmek ve biraz uyumak için köşelerine çekildiler. İlis'e hizmette kusur edilmiyordu ama hep diken üzerindeydi. Nihayet sabah olduğunda Lilyum da gelmişti. Cadı önceden hissedip kapıya çıktı, diğerleri de onu takip ettiler. Lilyum gelirken yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Koşarak gelip Cadı'ya sarıldı.

"Geldi. Geldi..."

Sürekli aynı kelimeyi söyleyerek Cadı'ya daha da sıkı sarılıyordu. Lilyum'un geldiği yola baktıklarında bir kişinin daha orada beklediğini gördüler. İlis iksirin işe yaramasına çok şaşırmıştı. Lilyum adına sevinse de Aydınlık Diyarı'nda bu olayın nasıl karşılanacağını bilmiyordu. Bir kere kurallara karşı gelip kendi ruhundan vazgeçmişti. Şimdi Lilyum onu geri çağırsa da diyara tekrar geri dönemezdi. Bunu ne konsey yapabilirdi ne de bir başka iksir. Aydınlık Diyarı'nın toprakları daha ayak bastığı anda onu yok ederdi çünkü. Lilyum'un onu bırakıp geri dönmeyeceğini çok iyi bilen İlis Cadı'nın omzuna dokundu. 

"Ona iyi bak." dedi ve herkesle vedalaşıp geldiği yere geri döndü. 

Cadı, Nymphaea, Lilyum'un da kendi ile aynı kaderi yaşamadığı için mutluydu. Nihayet sarılmaları bitince Lilyum'un gülen gözlerine baktı. Sanki içinde sıcacık bir his doğmuştu. Gerçekleşen bu mucize ile onun ıssız ve soğuk yaşamında bir ışık yandığını hissetti. Artık hayatı eskisi kadar yalnız değildi. Sürgün toprakları ondan aldığı iyiliği geri mi veriyordu?

***

Kelime oyununun üçüncü haftasında yazdığım hikayenin devamı çok istendi. Normalde ben orada bırakmıştım. Hikayenin devamı kafamda hiç oluşmamıştı. Bir şeyleri devam ettirme konusunda kötüyüm malesef. Ama çoğu kişinin yazmamı istemesi ile acaba yazsam mı diye bir düşünceye girmiştim. Bu haftanın kelimeleri de hikayeye uyumlu olur gibi geldiği için hem Cadı'nın geçmişini hem de Lilyum'un başarılı olup olmadığını anlatan bir son yazayım dedim. Bir de bir sorum olacak siz İlis'in kadın mı, erkek mi olduğunu düşünüyorsunuz? Yazarken bir türlü gözümde canlandıramadım. Kadınların hikayesi olmasını istiyorum ama yine de size de sormak istedim.

Umarım ilki kadar hoşunuza gider.  

Mutlulukla kalın.

30 Aralık 2020 Çarşamba

Kelime Oyunu - 5

Merhabalar.

Kelime Oyunumuzda beşinci hafta. Bu hafta kelimeleri ben seçtim. Herkesin neler yazdığını okumak için sabırsızlanıyorum. Bu haftanın kelimeleri; kedi, film, keman, hasret, ağaç.

Hadi yazalım. :)

***

Çalgıcılar Sokağı caddesi sabah gelen haberle çalkalanıyordu. Herkes bir köşede bunu konuşuyordu. Neler yapabiliriz diye birbirlerine danışıyorlardı. Bir grup çoktan protesto planlarına başlamıştı. İçlerinden birinin matbaası vardı. Orada pankartları basacaklar, diğerleri de tanıdıkları herkesi çağırıp kalabalık oluşturacaktı. Tüm bu hengamenin içinde uykusundan yeni ayılan Tekir ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Köşesinde şaşkın şaşkın etrafı izlerken Kirli koşa koşa yanına geldi. 

"Tekir abi duydun mu olanları? Bizim çınar ağacını keseceklermiş abi. Havuz yapılacakmış buralara. Süs çiçekleri ekeceklermiş. Abi yakışır mı bizim caddeye süs bitkisi dikmek. Şimdi ben onların yanına mı kıvrılıp yatacağım yani? Sen söyle güzel abim."

Kirli'nin söylenmeleriyle neye uğradığını şaşıran Tekir duyduklarıyla da hayli sinirlenmişti. Çalgıcılar Sokağı pek işlek bir cadde değildi. Ama burada yaşayan insanlar buranın müdevimleriydi. Herkes birbirini tanır. Her gün selamlaşarak geçerlerdi birbirinin yanından. Eski bir muhitteydi aslında. Şimdilerde yeni yeni gelen restorasyon çalışmalarıyla birkaç yeri değişse de genel mimari on yıllara dayanıyordu. Zamanında çeşitli müzisyenlere ev sahipliği yapmıştı. Adı da buradan geliyordu.

Tekir, hala sinirli sinirli soluyan Kirli'yi sakinleştirmek için: "Hele bir dur işin aslını astarını anlayalım. Parlama hemen." dedi. İkisi birlikte tarihi sinemanın arkasındaki çöplüğe ilerlediler. İçeride sabah 9.15 seasının filmi yayınlanıyordu. Vurdulu kırdılı bir karate filmiydi yine. Sabah sabah kim izliyor bunları diye düşünürdü hep Tekir. Nihayet ara sokağa vardıklarında Duman ve çetesini gördüler.

Duman aslında bir ev kedisiydi. Ama sahibi gündüzleri onu serbest bıraktığı için sokaklarda dolaşırdı. Ev kedisi olması onu diğerleri arasında ayrıcalıklı yapıyordu. O yüzden genelde özenilen ve saygı duyulan biriydi. Ama evde olabildiğince sevimli olan o kedi, dışarıda tam bir serseriydi. Tüm belalı işlere karışır, her yerden haberi olurdu.

Tekir selam verdikten sonra neler olup bittiğini anlatmasını istedi. Duman da belediyenin havuz yapma bahanesiyle meydandaki çınarı keseceğini söyledi. Yakın zamanda caddenin sonuna yapılan avm sahibi şikayet etmiş. Çok yaşlı olduğu için ağacın çürüdüğünü ve avmnin böceklendiğini söylemişler. Ama ortada ne bir böcek ne de çürüyen bir yaprak varmış. Asıl dert çınarın caddede önemli bir simge olması dolayısıyla çınar etrafında işletilen çay bahçesinin avm müşterilerini buraya çekmesiymiş. Kendi kafesi işlemeyen adam böyle bir hile ile müşterileri kendine bağlamayı amaçlıyormuş.

Duman'ın dediklerini duydukça daha da sinirlenen Tekir bu işe el atmaya karar verdi. Her ne kadar Duman çetenin lideri olsa da sokakta en çok sözü geçen kedi Tekir'di. O ne dese ikiletmeden yapılırdı.

Tekir bu sokaklarda doğmuştu. Hayatı boyunca da buradan hiç çıkmamıştı. Aslında sahibi vardı ama bir sokak kedisiydi. Sahibi yıllar önce bu caddede müzik yapan bir sokak sanatçısıydı. Kemanıyla türlü türlü parçalar çalar, ekmeğini bundan kazanırdı. Bir gün bir sokak arasında Tekir'i bulmuştu. Annesi Tekir'i terk etmişti. Beslenemediği için de hayli zayıflamıştı. İşte kemancı bu halde alıp onu büyütmüş, sağlığına kavuşturmuştu. Bir türlü eve alışamayan Tekir sokaklarda yatmış ama her gün sahibinin yanında müzik yapmıştı. Yanında bir kedi ile keman çalan bu adam gittikçe ünlenmeye başlamıştı. Taa başka şehirlerden onu dinlemeye gelen kişiler bile oluyordu. Günlerden bir gün bir yapımcı, adama bir teklifle geldi. Adam da kabul etti. Tekir'i de yanında götürmek istedi ama tüm hayatı burada olan Tekir reddetti. Böylece iki dost ayrıldılar. Hala içinde kemancıya karşı özlem duysa da kemancı vefalı davranıp boş zamanlarında yine bu yere gelip Tekir'i görüyordu. İşte o zamanlar hasreti de azalıyordu. 

Tekir ve Duman'ın önderliğinde kediler de örgütlenmeye başladılar. Önce civardaki tüm kedilere haber verdiler. Hepsi yedikleri yemeklerden kalan artıkları avmye taşıyacaktı. Ama bu tehlikeli bir görevdi. Kedilerin bunu sezdirmeden yapması gerekiyordu. Üstelik avmnin güvenliğine de dikkat etmeleri gerekliydi. Çöpleri oraya koysalar da hemen temizleneceği için bunu sürekli yapmaları lazımdı. Çevredeki tüm kediler bu emre uydu. Zaman geçtikçe avmnin önü çöp yığılı hale gelmişti. Ne kadar temizlense de göz açıp kapayana kadar yeniden kirleniyordu. Bu işte kedilerin parmağı olduğu kırk yıl düşünse aklına gelmeyen avm sahibi, gelen müşterilere suç buluyordu. Müşterilerle kavga ettikçe de müşteri kaybediyordu. İkinci plan ise çınarı kesmek için gelecekleri zaman uygulanacaktı.

Beklenen gün geldiğinde insanlar ve belediye çalışanları çoktan münakaşaya girmişlerdi bile. İki tarafta diğerine derdini anlatmaya çalışıyordu. Avm çalışanı ise bu karışıklığa canı sıkılmış bir an önce ağacın kesilmesini istiyordu. Sonra sokağı yüksek sesli miyavlamalar kapladı. Belki yüz belki bin kedi dört bir yandan çınarı kuşatmışlardı. Hepsi ya çınarın üzerinde ya da çevresinde miyavlamaya, hırlamaya devam ediyordu. İnsanların hepsi bu duruma çok şaşırmıştı. Kimse kedilerin neden böyle bir şey yaptığını anlamyordu. Kedilerin arasından Tekir öne çıktı. Protestocuların elindeki pankartlardan birini ağzına alıp çınarın yanına taşıdı. Kedilerin çınarı korumak için böyle bir şey yaptıklarını anlayan insanlar şaşkınlıktan küçük dillerini yutacak hale gelmişlerdi. Yaptıkları yanlışın farkına vardılar ve doğayı rahat bırakmaya karar verdiler.

Karışıklık durulunca protestocuların lideri çınarı yetkililere gösterip aslında ne bir çürüme ne de bir böcek olmadığını anlattı. Yalan ihbar üzerine yetkililer avm sahibine ceza verdi. Tüm bu olanları bir köşeden izleyen avm sahibi de yaptıklarından çok utanmıştı. Kendisi o an daha çok kazanmak uğruna geleceğini kaybedeceğini anladı. Çalgıcı Sokağı halkından ve kedilerden özür diledi. Yetkilerin verdiği yüz bin fidan dikme cezasını kabul etti. Ve bunun için Çalgıcı Sokağı başta olmak üzere tüm ülkeye fidan dağıttı. Avm içinde de doğa dostu markalarla çalışmaya karar verdi.

Bu olay tüm hafta ana haberlere konu olmuştu. Daha önce bu caddeyi duymayanlar gelip görmeye başladılar. Pek çok belediye ve avm sahibi de bu olaydan ders aldı ve daha ekolojik bir yaşama geçmeye başladılar. Tüm ülkede hızla değişen bu sistem ile herkes değişikliği hissetmeye başlamıştı. Artık hava daha temizdi, hastalıklar azalmış, hayvan ve bitki çeşitliliği artmıştı. Bu olanlar dünya basınının da dikkatini çekti. Dünyadaki tüm insanlar aslında doğanın efendisi değil bir parçası olduklarını anladılar. Küresel çapta bir temizlenme başladı. Dünya artık daha temiz bir yer haline gelmişti. Önceden sorun olan her şey ortadan kalmıştı. Yetkililer ozon tabakasında iyileşme gördüklerini bildirmişlerdi. İklim değişimi ve buzullardaki erime de durmuştu.

Dört bir yandan gelen haberleri duydukça Tekir, Duman, Kirli ve diğer kediler mutluluktan miyavlıyorlardı. Aslında dünya çapında ünlenen kediler olsalar da Çalgıcılar Sokağı'ndan vazgeçememişlerdi. Küçücük bir sokakta köşede kıvrılan kedilerle başlayan bu hareket tüm dünyanın kaderini değiştiren bir devrime dönüşmüştü. Şimdi tek istekleri gelecek nesillerin de bu duyarlılıkla yaşamalarıydı.

***

Bitti. :D Yüzümde bir gülümseme var ve nedense gözlerim dolu dolu. Böyle şeyler yazdıkça 'gerçek olur mu ki?' düşüncesi sarıyor beni. Umarım olur. Hayal etmesi bile güzel.

Kendi seçtiğin kelimelerle yazmak zormuş bayağı. Bir sürü konu değiştirdim birinde karar kılana kadar. Hatta birini yazdım iptal ettim. Ama bu içime sindi. Kedi Tekir'in macerasını okudunuz. Umarım hoşunuza gitmiştir. Böyle hayvaların bakış açısıyla yazılan kitaplar ya da yapılan filmler benim çok hoşuma gidiyor. Yeni kelime oyunlarında görüşmek üzere o halde. :)

Mutlulukla kalın.

23 Aralık 2020 Çarşamba

Kelime Oyunu - 4

Merhabalar.

Bu hafta kelimeleri Hanife Ertaş seçti. Onun yazısını okumak için buraya tıklayabilirsiniz. Bu haftanın kelimeleri; yeşil,baharat,şiir,yol,sabah.

Hadi başlayalım.

***

Yokuşu çıkıp dükkanın önüne geldiğinde nefes nefese kalmıştı. Kapıyı açmadan önce ellerini dizlerinin üzerine koyarak eğildi ve biraz soluklandı. Son kez sesli bir nefes verdikten sonra doğrulup anahtarını aramaya başladı. Bir yandan da haline gülüyordu. Her gün bu yokuşu çıkıp hala böyle yoruluyor olmak komik gelmişti ona. Anahtarı bulup dükkanın kapısını açtı. Kapının üstündeki zilden bir şıngırtı geldi. İşte gülümsemek için bir sebep daha diye düşündü. Hemen eşyalarını kenara bırakıp dükkanın içini düzenlemeye, yerleri süpürüp silmeye başladı. Nihayet rutin işleri bitince kendine bir sabah kahvesi koydu. Bu seferkini yeni almıştı. İçinde baharat aromaları vardı. Aldığı ilk yudumla farkı hissetti ve bu değişikliği yaptığı için mutlu oldu. Aslında önceden hayatını hiç değiştirmeden yaşardı. İstemediğinden değil de ya ertelerdi ya da korkardı. Ama geçen senelerde yaşadığı pandemi ile hiçbir şeyin ertelemeye gelmediğini anlamıştı. Hayat siz planlar yaparken yolunuza bambaşka bir şey çıkarıveriyordu. O yüzden fırsatınız varken yapmak lazımdı.

İnsanlar yavaş yavaş sokakta görünür olmaya başlamıştı. Bugün hafta içi olduğundan pek gelen giden olmazdı. Kenara koyduğu şiir kitabını alıp kaldığı yerden okumaya başladı. Arada sevdiği dizeler olursa da dükkanda yaptığı alıntı köşesine yazıyordu. Bazen gelen müşteriler de yazarlardı bir şeyler. Hatta düzenli müşterileri bile olmuştu bu sayede. 

Öğleden sonra ilk müşterileri geldi. Beş kişilik bir arkadaş grubuydu. Kitap klübü toplantıları için gelmişlerdi. Onlara siparişlerini ikram ettikten sonra kendi masasına geçti. Biraz kitabını okudu biraz kızların konuştukları kitabı dinledi. Daha önce okumadığı bir kitaptı ama dükkanda vardı. Hemen okunacaklar arasına aldı kafasında. 

Birkaç saat sonra kitap klübü için gelen grup gitti. O arada tek tük birileri de gelmiş. Herkes siparişini verdikten sonra köşesinde kitabıyla ilgileniyordu. Kalkan kişilerin boşlarını alırken kapıdan bir çocuk sesi duyuldu. Küçük bir kız çocuğu annesinin elinden tutmuş dükkana doğru çekiştiriyordu.

"Bak anne, yeşil olanı gördün mü? Ondan istiyorum işte. Babamla dün buradan geçerken gördüm. O da alalım dedi ama o zaman kapı kilitliydi. Şimdi açık. Hadi gidip alalım. Nolur, nolur..."

Küçük kızın camda görüp istediği kitaba bakış attı. Kurbağa Kurpi'nin Okyanus Macerası kitabıydı. Kendisinin çok sevdiği bir kitap olduğu için cama bir posterini asmıştı. Şimdi bu bıcırığın da kitabı beğenip türlü sevimliliklerle annesini ikna etmeye çalıştığını görünce çok mutlu hissetti.

Anne ve küçük kız içeri girdiler. Tüm müşterilerin dikkati de dağılmıştı haliyle ama kimse şikayetçi değildi. Herkes büyük bir şevkle kitabı ne kadar sevdiğini ve istediğini anlatan küçük kızı izliyordu. Onun şimdiden kitap dostu olmasına çok sevinmişlerdi. Hemen kasaya geçip kitabın bir örneğini küçük kıza uzattı. Annesi ödeme yaparken küçük kız koşa koşa boş bir masaya geçti. Annesi daha fazla burada durup kitap okumaya çalışan insanları rahatsız etmek istemiyordu. O yüzden gitmeleri gerektiğini söyledi. Küçük kız itiraz etse de annesini vazgeçirememişti. Vedalaşıp ayrıldılar. Küçük kızı böyle göndermek onu biraz üzmüştü. Keşke küçükler için de bir yerim olsa diye düşündü. Belki haftada bir günü çocuklara ayırabilirdi. Üniversiteden tanıdığı anaokulu öğretmeni bir arkadaşı vardı. En son duyduğunda atama bekliyordu. Belki ona sormalıydı. Hem ona destek olur hem de küçük meleklerin sesiyle haftada bir gün de olsa tazelenirdi. 

Hava kararmaya başlamış ve tüm müşteriler teker teker ayrılmışlardı. Masaları temizleyip, bulaşıkları halletti. Birkaç kişinin dağıttığı kitapları düzenledi. İşlerin bittiğini düşünüp şöyle bir etrafına bakındı. Gözüne takılan bir şey olmayınca da üzerini giyinip dükkanın kapısını kilitledi. Hava akşamları soğumaya başlamıştı. Sonunda yazın bunaltıcı hissi gidiyordu. Yavaş adımlarla geldiği yolu gerisin geri adımlamaya başladı. Yarın yine iş vardı. Eve gidip yemek yer, sonra da belki film izlerdi. Arkadaşı ile görüşmeyi de kafasına not etti.

Geçen sene bambaşka bir şey yaşıyordu. Ama şimdi geleceği düşünüp gülümseyebilirdi. Bunu fark etmek onun olacak şeylere karşı umut dolmasını sağlamıştı. 'Belki kendi kısacık ömrümde en kötüsünü gördüm ama bir şekilde sabrettim ve şimdi her şey düzeldi. Hatta öyle düzeldi ki geleceğe dair heyecan duyarak plan yapmaya bile başladım.' diye geçirdi içinden.

İnsan ömrü böyleydi işte. Şikayet etsek de ondan başka yaşayacak yolumuz yoktu. Bu yüzden ona kızıp, surat asmak yerine olan tüm olumsuzlukları kabullenip güzel yarınlar için gülümsemeliyiz. Tıpkı karşılaştığımız insanlara gülümsediğimizde karşılığında bir gülümseme almamız gibi. Belki hayat da her şeye rağmen ona gülümsediğimizde bize kocaman bir gülümseme verir.

***

Başlarken böyle bir şey çıkacağını hiç bilmiyordum. Hatta daha melankolik yazarım diye planlamıştım ama kelimeler aktı, hikayem kendi yolunu buldu. Çok da güzel oldu bence. Sakin bir yazı olduğunu düşünüyorum. En azından ben şu an çok dingin hissediyorum. Dilerim sizlerin de hayatında hep gülücükler olur. Bu hikayedeki gibi bu süreçten geçmişten bir anı gibi bahsediyor oluruz yakın zamanda. 

Gelecek haftanın kelimeleri benden. Seçtiğim beş kelime şöyle; kedi, film, keman, hasret, ağaç.

Şimdiden herkesin yazısını okumak için sabırsızlanıyorum.

Mutlulukla kalın.

16 Aralık 2020 Çarşamba

Kelime Oyunu - 3

 Merhabalar.

Kelime Oyunu etkinliğinde 3. haftaya gelmiş bulunuyoruz. Geçen hafta Kendi Dünyasında bloğunun seçtiği kelimelerle yazacağız bu sefer. Buraya tıklayıp o yazıya da gidebilirsiniz. Bu haftanın kelimeleri; zambak, hayal, diyar, özgürlük, dilek.

***

Bataklığın kenarından geçerek ilerlemeye devam etti. Hava yeni yeni aydınlanıyordu. Saatlerdir yoldaydı. Bir elinde sıkıca tuttuğu kesesi, diğer elinde yürüken destek almak için kullandığı uzun çubuk vardı. Artık yorulmuştu yine de içindeki endişe durmasına izin vermiyordu. Çok şeyden vazgeçmişti. Aydınlık Diyarı'ndan, ailesinden, itibarından... Artık duramazdı. Uğruna bu kadar şeyi gözden çıkarmışken tek istediği ona yeniden kavuşmaktı. Hava iyice aydınlandığında tarif ettikleri eski kulübe de görünür olmuştu. Varış noktasını bulmanın verdiği şevkle daha hızlı adımlar atmaya başladı. Nihayet vardığında hiç düşünmeden kapıyı çaldı. Kapı açılmadıkça yumruklarının şiddeti de artıyordu. En sonunda içeriden homurdanmaya benzer bir ses duydu. Asık suratlı bir kadın kapıyı hışımla açıp bağırmaya hazırlandı. Ama daha ilk kelimesini söyleyemeden karşısında gördüğü kişi ile neye uğradığını şaşırdı.

Esmeralda dışlanmış bir periydi. Buraya, onun olduğu bölgeye ise Aydınlık Diyarı'nın sakinleri asla uğramak istemezlerdi. Buranın adını anmak bile kınanacak bir davranışken bu kadar önemli birinin gelip onun kapısını çalması pek de iyi şeyler olmadığının işaretiydi.

Gelen misafiri acele ile içeri aldı. Zamanında çok yakın olduğu o kızın böyle büyüyüp kocaman bir genç kadın olduğunu görmek içini sızlattı. Sahi ne çok zaman geçmişti. Birlikte köşedeki koltuğun üzerine oturdular. Karşısındaki kişinin bitkin halini görünce çiğ damlalarından yaptığı likörü ikram etti. Biraz soluklanıp içtiği likörün enerjisini alan konuk, Esmeralda'ya baktı. Onun kendine geldiğini anlayan Esmeralda hemen konuşmaya başladı.

"Ne işin var burada? Ne kadar yanlış ve tehlikeli olduğunu bilmiyor musun? Hemen kimse görmeden Aydınlık Diyarı'na geri dön. Bir daha da asla buraya ayak basma."

Gelen konuk aceleyle başını iki yana salladı.

"Sence ne yaptığımın farkında değil miyim? Buraya her şeyi göze alarak geldim. Senden beni Cadı'yla buluşturmanı istiyorum. Bana bir tek o yardım edebilir."

Duydukları karşısında neye uğradığını şaşıran Esmeralda'yı iyice korku sarmıştı. 

"Ne demek Cadı'yla buluşmak. Aklını mı kaçırdın? Asla olmaz! Neler olabileceğini bilmiyor musun? Ailen buraya geldiğini öğrenmeden hemen git diyorum sana."

"Onlar zaten biliyor. Tüm Aydınlık Diyarı buraya gelip yapmak istediğim şeyin farkındalar. Ben söyledim çünkü. Artık geri dönüş yok. Bana yardım etmek zorundasın. Ben her şeyi göze aldım."

Esmeralda kulaklarına inanamıyordu. Kendi sürgününden sonra hiçbir şey canını böyle yakamaz sanıyordu ama yanılmıştı. Karşısında duran kişinin söyledikleriyle o dayanılmaz acı yeniden kalbine oturdu. Gözleri yaşlarla doldu. Henüz Aydınlık Diyarı'nda yaşarken ortalıkta koşturup duran o çocuk kendi yaşadığı kaderi yaşayacaktı ha. Annesinin, yakın dostunun, perişan hali geldi gözünün önüne. Kendi giderken arkasından ağlayan o kadın, kızı da böyle bir felakete uğrayınca kim bilir nasıl kahrolmuştu. Kararlı gözlerle kendine bakan kadının ellerini tutarak: "Ah Lilyum, neden? Sana böyle bir şeyi yaptıracak ne olmuş olabilir?"

Lilyum elinde sıkıca tuttuğu keseyi gösterdi ona. Bu bir ruh kesesiydi. Tamir olamayacak kadar parçalanmış ruhlar bu kesenin içinde saklanırdı. Bilinen yollar bu ruhu tamir etmeye yaramamış olacak ki Lilyum her şeyi göze alıp Cadı'dan yardım istemeye gelmişti.

"Onu kurtarmak zorundayım. Aydınlık Diyarı'ndaki tüm kitaplara baktım. Bir yolu yok. Tek çarem Cadı'yla görüşmek. Yıllar önce onun bir ruhu tamir etmeye çalışırken yakalandığını ve buraya gönderildiğini biliyorum. O bana yardım edebilir. Lütfen Esmeralda ne istersen yaparım. Yeter ki bana yardım et. Onsuz hayatımın hiçbir anlamı yok."

Lilyum bu sözlerden sonra hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Hıçkırıkları arasında "Tüm hayallerim, tüm nefesim onunla birlikte gitti sanki. Lütfen, lütfen yardım et." diye mırıldandı.

Artık ikisi de gözyaşlarını tutamıyordu. Biraz zaman geçtikten sonra kendini toparlayan Esmeralda konuşmaya başladı.

"Peki seni ona götürürüm ama bilmeni isterim ki bu çok tehlikeli. O artık eskiden anlatılan o kişi değil. Çok değişmiş. Burası onu kendi karanlığına benzetmiş sanki. Ondan bir şey isteyeceksen bedeline katlanmak zorundasın."

Lilyum hızlıca başını salladı. "Ne isterse yaparım. Yeter ki bana yardım etsin."

Esmeralda, Lilyum'a yiyecek bir şeyler hazırladı. Genç kadın yemek istemese de güce ihtiyacı olacağını söyleyerek zorla yedirdi. Lilyum biraz dinlenip güç kazanınca ikili yola çıktılar. Cadı'nın kaldığı yer uzak değildi ama o kadar engebeli bir yoldaydı ki oraya ulaşana kadar epey yoruldular. Sonunda oraya vardıklarında Cadı kapının önünde oturmuş onları bekliyordu.

"Aman da aman kimler gelmiş. Lilyum, ne kadar da büyümüşsün böyle. Senin buraya gelmek için yola çıktığını söylediklerinde inanamadım. Ama buradasın. İçeri geçin. Senin şu sevimli kesenin içindeki sorunundan konuşalım."

Gelir gelmez böyle bir karşılık buldukları için oldukça şaşıran misafirler Cadı'nın yönlendirmesi ile içeri geçtiler. Cadı eğer bütün bunları önceden bilebilecek kadar güçlendiyse kendisine de yardım edebilirdi. Karşılarında rahatça oturan Cadı bir Lilyum'a bir Esmeralda'ya bakıyordu. Birden elinde ikramlar olan yardımcıları içeri girdiler. Karşılarında gördükleri kişi ile az kalsın her şeyi yere düşüyorlardı. Onların Lilyum'u izlediklerini fark eden Cadı hızlı bir el hareketiyle çekilmelerini buyurdu. Lilyum ise hiçbir şeyin farkında değil gibiydi. Bir an önce Cadı'nın kendine çözüm bulmasını istiyordu. Onun sabırsızlığını fark eden Cadı söze başaldı.

"Anlat bakalım neden o güzelim Aydınlıklar Diyarı'nı bırakıp buraya geldin?" Sesindeki alaycı tınıyı ve Aydınlık Diyarı'nın adını bilerek yanlış söylediğini fark etse de ses çıkarmayıp derdini anlatmaya başladı Lilyum. Elindeki keseyi kast ederek.

"Bunun içinde ne olduğunu biliyorsun. Senden onu tamir etmeme yardım etmeni istiyorum. Aydınlık Diyarı'nda bu derece parçalanan bir ruhu tamir edecek hiçbir şey bulamadım ama sen yıllar önce bunu denemiştin ve başardın. Lütfen bana yardım et."

Yıllar öncesinde yaptığı o aptalca hatadan bahsettiğini duyunca Cadı'nın yüzü asıldı. Hayatındaki tüm güzel şeylerin mahvolmasına neden olmuştu o hata. Ama artık kaybettiği hiçbir şeyi geri alamazdı. O yüzden yürümek zorunda kaldığı bu yolu sahiplenmek dışında yapabileceği bir şey yoktu. 

"Sana yardım ederim. Biraz zor ancak bir yolu var. Ama sen de bilirsin ki böyle değerli iyiliklerin hep bir bedeli vardır."

Lilyum karalılıkla "Ne olursa olsun yaparım." dedi.

Duyduklarıyla keyifli bir kahkaha atan Cadı "Senden özgürlüğünü istesem mesela yine de yapar mısın?"

Lilyum bu cevapla tereddüte düşse de onun gidişiyle kaybettiklerine kıyasla özgürlüğünün hiçbir şey olduğunu düşündü. "Dileğin bu mu? Kabul. Bana yardım et ondan sonra senin kölen olurum."

Cadı onun bu kadar ileri gidebileceğini görünce ciddileşti. Artık olanlar eskisi kadar eğlenceli gelmiyordu ona. Lilyum'a baktığında yıllar önceki kendini gördü sanki. 'Ne kadar da aptal. Zavallı, onu bırakıp giden biri için bu kadar ileriye gitmeyi göze alıyor ha. İleride çok pişman olacaksın. Ama madem bu kadar kararlısın yaşa ve gör o zaman.' 

"Pekala madem bu kadar kararlısın. İçeri geçelim. Keseyi bana ver. Tam da senin ihtiyacın olan bir şey biliyorum."

İçeride sıra sıra raflarda kavanozların içinde çeşitli otlar ve karşımlar vardı. Az ileride siyah demir kazan kaynıyordu. Kuru otlar, saskıda çiçekler, değişik taşlar masanın etrafında öylece yığılmıştı. Cadı zambakların olduğu kavanoza doğru ilerledi. Bir tanesini alıp Lilyum'a yaklaştı. Zambağı hafifçe yakasına iliştirdikten sonra çenesinden tutup onu şöyle bir süzdü. "İşte şimdi adını taşır oldun."

Lilyum yakasındaki zambağa bakarak ne demek istediğini anladı ama ifadesiz bir şekilde Cadı'ya baktı. Esmeralda da Cadı'nın bu yaptığına anlam verememişti. Onların boş bakışlarını gören Cadı gözlerini devirerek kazanın başına geçti. Sonra vazgeçip raftaki eski bir defteri eline aldı. Sayfaları karıştırıken kurumuş bir gülün olduğu sayfada durdu. Gülü eline alıp hafifçe okşadıktan sonra rafa bıraktı. Tekrar kazanın başına geçti. O gün geceye kadar üçü iksir üzerinde uğraştılar. Nihayet işleri bittiğinde yorgunluktan gözleri kapanıyordu. Cadı'nın iksirin olduğunu belirten sesiyle bir anda canlandılar. Cadı küçük bir tüpe koyduğu iksiri Lilyum'a uzattı. Tam alacakken geri çekerek "Dediklerimi unutma! Böyle büyük iyiliklerin bir bedeli vardır. Senin uğruna vazgeçtiğin şeyleri düşünce onlar bunun yanında hiçbir şey. Emin misin? Bunu yapmak seni o eski güzel zamanlara götürmeyecek. Bir ruh tamir olsa bile bir kere hasar aldı mı asla eskisi gibi olmaz. Bunu bilmelisin."

Duydukları Lilyum'un içini sızlatsa da başka çaresi yoktu.

"Biliyorum. Bunu çoktan kabul ettim. Bana sadece ne yapmam gerektiğini söyle."

Cadı geldiklerinden beri ilk defa sevgi dolu bir ifadeyle onlara baktı. "Bu iksiri al. Zambak dağlarına git. Orada kesenin içine dök. Çıkan ilk dolunayda sana söyleyeceğim sihirli sözcükleri söyle. O zaman ruhu gittiği yerden çağırmış olacaksın. Zambaklarla onu kimin çağırdığını anlayacak. Eğer geri dönmeye istekliyse birebir eskisi gibi geri döner ama çoktan vazgeçmişse geri dönse bile o kişi olmaz. Bunu unutma."

Lilyum kafasını sallayarak tüpü eline aldı. Cadı'ya ve Esmeralda'ya teşekkür ettikten sonra zambak dağlarına doğru yola çıktı. Bir elinde sıkıca tutuğu ruh kesesini kalbine doğru yaklaştırarak "Lütfen beni bırakmamış ol. Lütfen bana geri dön." diye mırıldandı.

Lilyum'un arkasından şefkat dolu gözlerle bakan iki kadın içlerinden onun sağ salim bir şekilde geri dönmesini diliyorlardı. Artık Aydınlık Diyarı onlara çok uzaktı ve gidişini izledikleri genç kadının da kendilerinden başka sığınacak yeri kalmamıştı. 

***

Kelimeler belli olunca hafta sonu başına geçip yazayım dedim. Bu etkinlik sayesinde bloğa daha bir bağlandım. Sürekli gelip bakmak istiyorum. Bana bu yönden de çok iyi geldi. Çünkü bloğu boşlayınca çok üzülüyordum.

Umarım yazımı keyifle okursunuz.

Mutlulukla kalın.