Merhabalar.
Uzun bir aradan sonra bir kitap yorumu ile geldim. Nedense bu kitabı bitirir bitirmez yazasım geldi. Son Youtube kanal önerilerimde bahsettiğim Ebru Aykaç'ın kanalında öyküler hakkında bir video izlemiştim. Ve onun öykü kitaplarını böyle şevkle anlatması ben de öykü okuma isteği uyandırdı. Elimin altında da Kadınsız Erkekler kitabı duruyordu. Daha önce takip ettiğim bir sayfanın bu kitabı pek sevmediğini de hatırlıyorum. Ki kendisi Murakami'nin büyük hayranlarındandır. Neyse efendim bir koşu kitabı buldum ve birkaç gün önce okumaya başladım. An itibariyle de bitti. Şimdi gelelim yorumlamasına.
Kitabın içinde kadın erkek ilişkilerini konu alan yedi hikaye var. Hepsi de bir şekilde sonu belirsiz ya da ayrılıkla biten hikayeler.
Kişisel görüşüme gelirsek. Ben kitaba başladığımda ilk hikayeden (Drive My Car) beni bağladı. Karakterin düşünceleri, şoför kızla olan diyalogları, o hafif boşvermişlik hali çok hoşuma gitti. Hatta devamı olsa da okusam dedim.
Sonra ikici hikayede (Yesterday) "acaba birinciyi geçiyor mu ne?" diye düşündüm. İki erkeği konuşmaları, özellikle Japon kültürünü ve oradaki günlük hayatı biliyorsanız, çok gerçekçiydi.
Üçüncü hikayede (Bağımsız Organ) diğerlerinden bile daha iyisi olduğunu düşündüm. Doktorun tüm hayatı boyunca yaşadığı o rahatı sırf bir belgesel ile tamamen sorgulamaya girişmesi ve bize göre ne kadar acı olursa olsun onun geldiği o son noktada aslında bir nebze huzurlu olduğunu düşündürmesi çok çarpıcıydı. Ve bence o geldiği nokta sırf aşkına karşılık bulamamasından değil artık yaşadığı dünyanın ona fazla gelmesinden ve asla yaşamaktan aldığı tadı bir daha asla alamayacak olmasındandı.
Dördüncü hikaye (Şehrazad) belki de en sevdiğim hikaye bile olabilir. Ve kesinlikle oradaki kadın karakterin bakış açısıyla da bir hikaye okumayı çok isterdim. Çünkü aralarındaki ilişki benim kitap veya filmlerde okuyup izlemek istediğim türlerdendi. Herksin kendi koşuşturmaları olduğu halde bir şekilde toplum kurallarını yıkmak pahasına nefes alacak bir yer oluşturmak. Dışarıdan yüzeysel görünen bir ilişkinin belki de yeni bir güne başlamak için itici güç oluşturması. İnsanların dışarından en zor sezilen duyguları bunlar sanırım ve bunları bir şekilde gözlemliyor olmak benim hoşuma gidiyor. Zaten bir şeyi okumadan ya da izlemeden önce genelde çevrede göremeyeceğim ya da rahat rahat konuşamayacağım şeyler olması seçmemde etkili oluyor
Vee tatataamm beşinci hikayeye (Kino) geldiğimizde başlangıçta yine diğerleri gibi iyi bir şeyler okuyacağım galiba dedim. Ama sonlarına doğru "mistik bir şeyler mi acaba?" diye düşündüm. Ki uzak doğuda böyle şeyler çokça seviliyor. Ama o son beni hiç tatmin etmedi. Daha doğrusu olayın nasıl bağlandığını anlamadığımı düşünüyorum.
Altıncı hikayenin(Aşık Samsa) daha başından pek hoşlanmayacağımı anlamıştım. Karakterle ilgili bir sıkıntı vardı bana göre. Hem nasıl o hale geldiğini bilmiyor hem de günlük işlere nasıl tepki vermesi gerektiğini sezinliyordu. Sürekli onun hiç bilmediği bir dünyaya gözlerini açtığı vurgulanıyor ama buna rağmen çevredeki olayları hemen kavrayan, onları anlamlandıran ve bir nebze sorgulayan biri anlatılıyordu. Bunda bir sorunum yok ama karakter bunları jet hızıyla yaptığı için bana inandırıcı gelmedi. Ve diğer okuduğum hikayelerde olan cinsellik konusu beni rahatsız etmezken bu hikayede ilk gördüğü kadından tahrik olup ve bunu kalpten gelen bir şey olarak yansıtması çok çiğdi. Maalesef aşk bu değil.
Ve kötü talih beni son hikayede de bırakmadı. Yedinci hikaye (Kadınsız Erkekler) belki de Aşık Samsa'nın da etkisiyle çok karmaşık geldi bana. Başlangıçta adamın kadına kayıtsızlığı daha sonra aslında onsuz ne kadar yalnız hissettiği ve adını ya da yaşadıklarıyla ilgili şeyleri kimliği açık olur korkusuyla rahat rahat paylaşamayacak kadar önemsediği bir durum aldı. Bana göre biraz yazarın kendi günlüğünden bir parçanın alınıp konulmuş hissi uyandırdı. Ya da bazen olur ya bir şey sadece bir kişi içindir ve bir tek o anlar orada yazanı. Belki de böyle bir amacı vardı o hikayenin de.
Bu benim Haruki Murakami'den okuduğum ilk kitaptı. Her ne kadar orta karar olsa da ben yazarın diğer kitaplarını da okuyacağım. Çünkü herkes bu kitabın ona göre aşağı kaldığını söylüyor zaten. Bir diğer noktaya da değinmek istiyorum. Sanki Murakami'nin tüm erkek karakterleri biraz kayıtsız, biraz depsesif, biraz ayrıksı kişilerdi. Tek bir romanda okusam bunu sevebilirdim ama peş peşe adı değişen ama karakter özellikleri az çok aynı kalan erkekleri okumak da biraz beni sıktı açıkçası. Buna paralel kadın karakterler de birbirine benziyordu. Daha önce Burning filmini de izlediğimden "Murakami'nin karakterlerinin hepsi birbirine benziyor sanırım" gibi düşünce içindeyim şu an. Bakalım başka bir kitabını okursam bu görüşüm doğru mu değil mi göreceğim.
Benden bu kadar. Kitap hakkında sizin de söylemek istedikleriniz varsa yorumlara beklerim.
Mutlulukla kalın.
Daha önce hiç Murakami okumadım, bu kitap da ilginçmiş :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim yorumunuz için. Ben yazarın dilini beğendim bir şans verebilirsiniz. :)
Silhımmm, murakami çok okumadım ben daha ama iyi yazar tabisideee :) daha dünyasına giremedim tam ama giricem işallah. karakterleri soğuk ve uzak geliyo biraz ama alışmak lazım tabii :) kafka ve 1984, bu iki kitap galiba başyapıtlarıı :)
YanıtlaSilEvet pek çok kitabını duydum ben de al oku al oku diye. Aslında tam benim tarzımda bir yazarmış ama peş peşe okunmaz gibi. Yoksa depresiflikten ölürüz. :) Eminim doğru zaman gelince okursun sen de. Kitabın havasına giremediysen zevk alamıyorsun bana göre.
SilBen de o soğukluğu seviyorum. Melankolik şeyler tam benlik. Yüksek duygulara girebileceğim şeyleri seviyorum ve Murakami'nin kalemi bana bunu hissettirdi. Kendimi zorluyorum o kişiyi anlamak için biraz okurken. 1Q84'ü duymuştum. Fırsatım olursa okumayı istiyorum. Japonlarda o var ama. Direk hayatın içinden yansıtıyorlar her şeyi. Gereksiz dram katmıyorlar ve çok çarpıcı oluyor. Sade bir yaşantıları olduğu için sanırım.
YanıtlaSilMerhaba bloğunuzu yeni keşfettim ve takibe aldım.
YanıtlaSilOkumadığım bir kitap listeme ekleyeceğim .
Bana da uğrarsanız çok sevinirim.
Hoş geldiniz. :) Tabii hemen bakıyorum sayfanıza.
SilOkuduğum kadarıyla okuyucuya bir çok şey katan bir kitapmış, deneyeceğim.
YanıtlaSilBende yeni açtığım blogla aranızdayım, beklerim. :)
Yorumunuz için teşekkürler. :) Hoş geldiniz aramıza.
SilListeme hemen yazıyorum çok güzel bir yazı teşekkürler. Bu arada çok güzel bir blogunuz var takibe aldım sizide web sitemizde görmek bizi mutlu eder :))
YanıtlaSilÇok teşekkürler. Hemen göz atıyorum. :)
SilMerhabalar,
YanıtlaSilHaruki Murakami, çok sevdiğim yazarlardan biridir. Dünyaca ünlü yazarı ‘’Koşmasaydım Yazamazdım’’ kitabıyla tanıdım ilk. Yazmayı çok seven ve geçimini yazarak sürdüren bir yazar olarak bu kitap beni çok etkilemişti. Kitapta şu sözü çok sevmiştim: ‘’Evet, ben elbette büyük bir koşucu değilim. Fakat bu hiç de önemli bir sorun değil. Dünkü kendimi biraz olsun geçebilmek; önemli olan işte bu.’’ Şahane bir kitap, herkese tavsiye ediyorum. İzninizle bu kitaptan en sevdiğim 10 alıntıyı okumanız üzere sizinle paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/haruki-murakami-kosmasaydim-yazamazdim-kitabindan-10-enfes-alinti/
Güzel okumalar dilerim,
edebiyatla ve sağlıkla kalın.
Merhabalar. Yorumunuz için teşekkürler. Bu kitaptan sonra yazarı okuma şansım olmadı ama dediğiniz kitabı çıktığı zaman duymuştum. Yazınızı okumayı çok isterim. Teşekkürler. :)
Sil