Neler Hakkında Yazıyorum?

31 Aralık 2017 Pazar

Yeni Yıl, Yeni Keşifler, Yeni Tatlar

Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl sizlere kutlu olsun.
Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl içiniz umutla dolsun.
Merhabalar efendim.
Umutsuzluk dolu zihnimi bu girişle tazeleyip yeni umutlar ve yeni güzelliklerle dolduruyorum.
Çok yorucu ve hiçbir şeyi tam yapamıyor olmaktan stresli bir seneyi geride bırakıyoruz. Şimdiden herkese mutlu bir 2018 dilerim. Sevdiklerinizle, olmak istediğiniz yerlerde, gönlünüzce yaşamanız dileğiyle.
Aklımda pek çok tilki dolanıyor blog hakkında. Her an yeni bir şeyi yazma hevesi ile doluyorum ama malumunuz ikizler burcu. Hemencecik kaçıyor o istek. Ama yazacağım. Hatta şu an da başladım bile.
Yemek yapmayı çok seven biri olarak aylar önce bir Youtube kanalı keşfettim.
Emir Yargın'la Çakal Lezzetler.
Emir'e bayıldığımı söylememe gerek yok herhalde. Zaten izleyince siz de seveceksiniz. Çok pratik, tam öğrenci işi, şovlu, sunumlu, çakal tarifler için ziyaret etmeyi unutmayın.
Ama en çok da o harika enerjisinden bir parçacık koparmak için izleyin. Final haftasının stresini şıp diye alıyor kendileri.
Bunun yanında Emir Yargın aslında bir müzisyen. Ben elektronik müzik dinlemediğim için bir kaç gün öncesine kadar şarkılarından haberim yoktu. Ancak RGB adlı Youtube kanalında Emir Yargın - 10 Dakika adlı röportajda birkaç şarkısını duydum ve dinlemek istedim.
Gerek sözleri gerek klipleri olsun çok da sevdim. Ama favorim Büyük Kaçış Planı.
Hatta dinlerken 'bana kimse böyle bir şey söylemeyecek' diye hüzünlendiğim de doğrudur.
Lisede Servet-i Fünun yazarlarıyla tanıştığımızdan beri bir kaçma istediği baş göstermiştir ben de zaten. Bu şarkı da tam duyguyu verdi o yüzden.
Bir de bu söz. Biri söylese hemen atlayacağım arabaya ama nerede öyle kırmızı vosvoslu prens bu devirde.
Bunun yanında bir de Twitter'da Recipes GIFs adlı bir sayfa var. Hızlandırılmış şekilde hem terapi gibi gelen hem de yeni şeyler öğreten bir yer. Yurt dışında çekilen videolar olduğu için tariflerde Türkiye'de bulamayacağınız şeyler olabilir. Ama her ürünün yerine benzeri bir tat kullanarak bu sorunu çözebilirsiniz.
Evet şimdilik bu kadar. Tekrar mutlu bir yıl dileklerinde bulunup kaçıyorum.
Mutlulukla kalın.
Ve biri size kitaplarını al, kaçalım derse kıymetini bilin. ;)

8 Aralık 2017 Cuma

Kürtaj 'Tarihi Bir Aşk Romanı, 1966' - Okur yorumu

Merhabalar.
Öneri Makinesi'nin önerisi ile aldığım bir kitap Kürtaj.
Richard Brautigan'ın okuduğum ilk kitabı. Kolay okunan ama geç anlaşılan cümleleri var. Birazcık kendinizi yazar gibi düşünmeye zorlamanız gerekebilir. Ve emin olun bunu yaptığınızda gündelik yaşantıda bir hayalin içinde karmaşadan uzak kalmanın anahtarına sahip olacaksınız.
Kendi adıma, romandaki karakter gibi ben de kalabalık ortamlardayken bir an kendi hayal dünyamda kaybolup geri bulunduğum zamanı kavradığımda bir anlık şaşırıyorum. Neden orada olduğumu ya da çevremdekileri yeni keşfetmiş gibi bir çarpılma yaşıyorum. Bu yüzden satırlarda böyle izler görmek beni sevindirdi. Yaşantımız içinde bazı belliliklere takılmak ve onlara duygusal anlamlar yüklemek kıymetli bir uğraş benim için. Eşyalara bu kadar değer verilmemesi söylense de hayatta çoğu insandan daha değerli objelerim var benim.
Neyse kitaba geçersek arka kapak yazısı başta hiç anlaşılmasa da kitabı okuduktan sonra konuyu sırasıyla çok iyi tanımlayan kelimelerden oluştuğunu görüyoruz. Asla ayrılmaması gereken bir kütüphanede çalışan kahramanımız bir gün dünyadaki en güzel kızla tanışır. Vida. V-(ay)-da.
Vida bedenen erken olgunlaşmış ve bunun şikayetçisi biridir. İnsanların bakışları ve onun salt dış görünüşüne karşı sergiledikleri tavır kendi bedeninden nefret etmesini sağlamıştır. Kütüphaneciye yazdığı kitabı teslim etmeye geldiğinde ondan etkilenir. Gerisi başlıktaki gibi bir kürtaj macerası ve Meksika'ya doğru yolculuk.
Kitabın arkasında;
6:45 okuru göz ardı etmemelidir ki:
"mutlu insanların öyküsü yoktur"
der.
Kütüphaneye kitap getiren herkes de bu tanıma uyar bence. Getirdikleri kitapların konusu ve insanların özellikleri çok iyi seçilmiş. Bu da yazarın iyi bir gözlem yeteneği olduğunu gösteriyor.
Bir kaç tane de kitapta beğendiğim cümleleri bırakayım.
Düşünü yarıda kesmek hiç hoşuma gitmedi. Bir düşün nelere değebileceğini bilirim, ama ne yazık ki... "Merhaba," dedim.
Vida'yla ilk karşılaştığımda yanlış bir bedenin içindeydi ve insanlara bakamadığı açıkça belli oluyordu, içinde olduğu şeyden sıyrılıp çıkmak ve ondan saklanmak ister gibi bir hali vardı.
Ne yazık ki aşkın masumiyeti yalnızca yükselen fiziksel bir durumdu, öpücüklerimiz gibi şekillenmiş bir şey değil.
Sanki bir zaman kapsülüne girmiş de yeniden dünyaya dönmüş gibiydik.Çocuklar hala doktorun muayenehanesinin önünde oynuyorlardı ve onlarsız bir hayata doğru giden, birbirine tutunan, sıkıca sarılan şaşı şaşı bakan bu iki gringonun cadde boyunca ilerleyişini seyretmek için bir kez daha Hayat oyunlarını ara verdiler.
Mutlulukla kalın.

5 Aralık 2017 Salı

Kolera Günlerinde Aşk - Okur Yorumu

Merhabalar.
Taze biten bir kitabın tanıtımıyla karşınızdayım. Daha önce hiç Gabriel García Márquez kitaplarını okumamıştım ve bunu duyan herkes hemen başlamamı, çok beğeneceğimi söylüyorlardı. Haklıymışlar.
Yazarın anlatımı harika. Tanıtımda dediği gibi 'büyülü gerçeklik' sarıyor dört bir yanınızı.
Ancak şunu da söylemeliyim ki öyle okurken başka şeylerle ilgilenmeyi unutun. Tüm ilginizi kendi üzerine istiyor kitap. Sık paragraflar, uzun, süslü cümleler var. Bazı yerler dalgınlığıma geldiğinde tekrar tekrar okumak zorunda kaldım. Hatta bazı oyunbaz cümleler vardı ki çok hoşuma gitti hemen altı çizildi. Evet bir değişiklik daha kendi hakkımda, artık kitapta beğendiğim yerlerin altını çiziyorum. Koyu yeşil kalem kullandığım için hem yumuşak bir görüntü oluşuyor hem de yeşil sonuçta, aşık olduğum renk, bu yüzden aralarda kitabı karıştırırken yeşil çizgiler görmek beni mutlu ediyor.
Kitabın konusuna gelirsek; en genel tabirle aşkın çeşitli hallerini anlatan bir eser.
Kitaptaki her duygu, hatta belki de hiçbir duygu, bana göre aşk değildi. Ama gerçek hayattaki aşktı. O efsanelerde anlatılan aşk sadece bir hayal çünkü bana göre. İnsanoğlu olarak her şey gibi aşkı da kendi istediğimiz şekline benzettik. Artık aşk çok çeşitli bir şey. Belki de hep öyleydi.

Kitap;
Yıllar boyu bekleyen bir aşığı anlatıyordu Florentino Ariza ile...
Mantığında aşka dahil olabileceğini gösteriyordu Fermina Daza ile...
Ve aşkın denge demek olduğunu savunan ve dengeli bir aşık olan Doktor Urbino'yu tanıtıyordu.

Daha bunlardan başka sayamayacağım çok aşk vardı. Tarafları kahramanlarımız olan ya da olmayan. Her biri farklı şekilde sevdi, her biri farklı zaman sürdü ama hepsi de aşktı. Herkes bunların aşk olduğunu düşünüyordu.
Karakterler öyle iyi tahlil edilmişti ki hiç birinden beklemediğim şeyleri yapmadılar. Gerçek hayatta bile biraz dikkatli baksak görebileceğimiz kadar gerçektiler. Ve çok eski zamanlarda yazılmasına rağmen bence insanların aşkı yaşayışı hala aynı kalmış.
Bir de özellikle kitabı okurken karakterleri yargılamayın. Sadece olan bitenden haberdar olmaya bakın. Sebebi aşk olan eylemlere kızmak bana çok zor geliyor çünkü.
Hiç başımıza gelmeyecek olsa da umarım bu hayatta bir yerlerde aşk gerçekten vardır.
Ne şekilde olursa olsun.
Mutlulukla kalın.

26 Kasım 2017 Pazar

Wattpad Hikaye Önerileri

Merhabalar.
Artık fazlaca yaygınlaşmış olan bir mecra da wattpad oldu. Benim jenerasyonum lise yıllarında bunu keşfetmiş olsa da ben üniversitesinin ilk senesinde bir arkadaşımın önerisi üzerine siteyle tanıştım.
Bu kadar yaygınlaşması üzerine de beğendiğim birkaç hikayeyi sizlere tanıtmak istiyorum.

1. Eşkıya - Sitaare
Eski zamanlardan bize ulaşan müthiş bir kurgu.
Okurken insan cümlelerin ağırlığı ta içinde hissediyor. Üzerine defalarca okuyup kafa yorulacak o kadar çok paragraf var ki.
Sanki Arslan tüm bu adaletsiz, bizi tüketen dünyaya karşı duyulan bir isyan, Asude ise zamanında zihnine çekilen setler ardında kendini aşıp yaşamaya çalışan insan. Ne desem eksik kalan bir efsane Eşkıya okurken anlayacaksınız.
Özellikle yazarı yaptığı açıklamalarla bile hayranlığımı kazanan birisi. Çok donanımlı ve derin biri olduğunu düşünüyorum. Onun kalemini bundan sonra kolay kolay bırakmam zaten.

2. Çirkin Adamın Ütopyası - Siyah seven gök kuşağı
Daha bir gün oldu keşfedeli ama hemen sevgimi kazandı. Yazarı hakkında hiçbir fikrim yok çünkü henüz ilk bölümlerindeyim hikayenin. Dün final bölümü yayınlandı bu yüzden gönül rahatlığıyla ve epey bir merakla okuyorum. Sanıyorum bu gece biraz geç uyuyacağım. :)
Ne diyeyim ki keşke ben Ela olsam Tarık'ı da gönlümde taşısam.
Yüreği güzel adamlarla tanışmanız dileğiyle...

3. Çile - Nokta virgül
Ahh, öyle bir hikaye ki ciğerimi delip geçti okurken. Kahramanıyla adaş olmam üzerine dikkatimi çekti ve okuduktan sonra onda kendimi görmemle sol yanımda yer etti. Çok bizi anlatan tarafları olan bir hikaye. Hoşgörüsüzlüğümüzü, adet - görenek diye çevremizdekilere yaptığımız kötülükleri, ön yargının asıl kendi kendimizi çürüttüğünü ve daha nice acıyı...
O kadar anlamlı söz birikti ki ondan geriye, öyle çoşkun bir aşka şahitlik ettim ki. Böyle anlatımlardan sonra daha azını hayal etmek bile istemiyor insan.
Ve çokça göz yaşımı bıraktım ardından. Yeniden okusam hala geceye süzülecekler bundan eminim.

Pişman olmayacağınızı düşündüğüm üç güzelliği bırakıyorum buraya. Daha başkaları da ilişirse gözüme yazarım. Umarım güzel yerlere gelirler ve ben de oluşturdukları etkileyiciliği hiç kaybetmezler.
Mutlulukla kalın.

1 Kasım 2017 Çarşamba

Aklıma Takılan Diziler

Merhabalar.
Son günlerde tam bir ev kızı modundayım. Yıllardır unuttuğum alışkanlığım dizilere bile geri döndüm. Tabii bir haftalık değişim için bunları söylemek ne kadar doğru bilinmez ama bir ikizler burcu olarak bir hafta uzun bile sayılabilir. :D
Çok çok eskiden dizilere bayılırdım. Televizyon çok sevdiğim bir aletti. Ama şimdi sesi uzaktan bile başıma ağrılar sokuyor. Evim olursa kesinlikle almayı düşünmüyorum o derece.
Neyse gelelim dizilere belki takip edenler vardır dedikodu yaparız azıcık.
Siyah Beyaz Aşk ve Ufak Tefek Cinayetler. Bu iki diziye bayıldım.
Son birkaç senedir yapım, oyunculuk, yönetmen, senaryo dinlemeden yayından kalkan çok dizi oldu. Bu yüzden biraz tedirgin izliyorum ikisini de. Tam benim sevdiğim tarzda iki dizi.
Nereye kadar takip ederim bilinmez ama hep bir haberdar olurum olaylardan. İnternet bunun için var zaten.
Onun dışında da vize derdinden yakınan bir öğrenciyim. Ne eksik ne fazla.
Belki çalışma temposundan kaçış olarak dizilere sarmışımdır kim bilir?
Yazasım geldi tarzı bir yazının daha sonuna geldik.
Mutlulukla kalın.

Güncelleme: İki diziyi de birkaç bölümdür izlemeyi bıraktım. Türk dizilerine sabrım bu kadar. :(

22 Ekim 2017 Pazar

Yeni Keşif - Dolu Kadehi Ters Tut

Merhabalar.
Yine okul dönemi verilen uzun aralardan bahsetmek durumundayım. Benim gibi yoğun olan herkese kolaylık diliyorum.
Sizlere birkaç aydır keşfettiğim bir grubu tanıtmak istiyorum. Dolu kadehi ters tut.
Şarkıları ve onlara çektikleri kliplerle beni kendilerine bağladılar.
Bir gün Youtube'ta amaçsızca dolaşırken :) grubun Anamız Babamız Yok Deriz isimli şarkısına denk geldim. Klibi ve şarkının kendisi çok başarılıydı.
İzlemek isteyenler için;
Daha sonra diğer şarkılara sıçrayıp hepsini dinlemeye başladım.
Deniz Tekin ile yaptıkları düeti de görünce, hele o çalışmanın klibini, artık bir hayranları da bendim.
Bu tür müzik yapan kişiler gerçekten çok kaliteli işler çıkarıyorlar ve inanılmaz samimiler.
Umarım çok iyi yerlere gelirler.
Ve klibi de sözleri kadar eğlenceli olan bir şarkı daha. Daha çok şarkının hayranı olsam da klipleri de izlemeniz açısından bunları bırakıyorum. Hemen grubun kanalına gidip diğer şarkılara bir kulak verin. :D
Müzikle ve mutlulukla kalın.

16 Ekim 2017 Pazartesi

Kayseri Kitap Fuarı

Merhabalar.
Kayseri'de olanlar varsa kitap fuarından mutlaka haberdardır. Zira bu sene reklamı iyi yapıldı.
Biz çok bilmiş kitap severler; "Bu birinci değil. Ben dört senedir buradayım her sene oluyordu." desek de bu bizim ne kadar kitap düşkünü olduğumuzu kendimize ve çevremize ispat cümlemizdir.
Fuar evime çok yakın ama ne zaman gitsem dolup taşan bir kalabalıklıkta. Özellikle bugün okulları da getirmişler ki hiç gezemedim. Ama iyidir iyi. Ne kadar kalabalık o kadar iyi.
Bu yazının bir amacı yok sadece yazasım geldi.
Yazdım, gidiyorum. Çokça proje araştırması yapmalıyım ki okulum bitebilsin. :)
Mutlulukla kalın.

1 Ekim 2017 Pazar

Blog Keşif Etkinliği

Merhabalar.
Uzun uzadıya yazamayacağım.
Bir süredir takipte olduğum ve üst başlıktaki cümlesini çok beğendiğim Piyanist adlı bloğun başlattığı bir keşif etkinliği var.
İlgilenenler olursa linki buraya bırakıyorum.
Mutlulukla kalın.

23 Eylül 2017 Cumartesi

Kırık Bir Aşk Hikayesi (1981) - Film

Merhabalar.
Eskilerden adı gibi naif bir film.
Hele o müziği... Eminim defalarca dinleyip etkisinden çıkamayacaksınız. Jehan Barbur'un sesiyle ve anlamlı sözleriyle film gözünüzün önünden gitmeyecek.
Eski filmleri çok severim. Bazı mantık hataları, komik gelen ayrıntılar olsa da eskiler hep güzel hatırlanır sonuçta. Ama bu film bir istisna bence. Her anı duygu dolu.
Konusu; Fuat (Kadir İnanır), babasının vefatıyla evin sorumluluğunu almış bir gençtir. Ekonomik durumunun kötüye gitmesi onu eski aile dostlarının kızı Belgin'le evlenmeye zorlar. Nişan gününde kasabaya yeni atanan edebiyat öğretmeni Aysel'i (Hümeyra) görür. İkisi arasında ilk andan bir aşk başlar. Okulda Aysel'e arkadaşlık eden resim öğretmeni Bedri'nin sohbetiyle de her anını hissedeceğiniz bir hikaye başlar.

20 Eylül 2017 Çarşamba

Gelecek, elbet gelecek.

Merhabalar.
Nasılsınız?
Umarım 'ben ne ara bu yaşa geldim?' diye kendinizi paralamıyorsunuzdur.
Ya da 'okul bitiyor ama hala ne yapacağımı bilmiyorum.' deyip zamanı durdurmanın yollarını aramıyorsunuzdur.
Çünkü ben öyle yapıyorum ve bu his geri döndürülemez gibi.
Üniversitede son senem. Harıl harıl gireceğim sınavlara kaynak arıyorum. Yazı zorunluluktan boşa geçirdim. Çünkü adım kadar eminim tek soru çözemezdim bu karmaşada.
Sizleri bilmem ama bana okul en güzel yer. Derslere gireyim, sınavlara çalışayım, hiç bitmesin.
Bir yanım yüksek lisans sevdasında. İmkan olursa kesin yaparım gibi zaten. Ama bir yanımın aklı havalarda. Öyle büyük hayaller kuran bir kalbim var ama bir yandan da büyüdükçe o hayallerin beni yutacağına inanan mantığım. Büyümek böyle bir şey zaten.
Sorumluluklar artınca onlardan kaçmak isteyen insan kendini kapana kısılmış hisseder.
Hep özgür, başına buyruk olmak isterken birden gözü açılır ve hayatının mesailerle, aile ve akrabaların direktifleriyle geçireceğini fark eder.
Kişilik olarak hayatıma kim girerse girsin beni bağlamaz, ben yine keyfime göre yaşarım diyen biriyim. Ama insan en çok kendi sözlerinin aksini yapan bir varlık. Onun için çok da güvenemiyorum. :)
En çok istediğim şey bloga dizi-film yazısı girmek ancak çevrem kalabalık, işler çok...
Kendimle kaldığım vakit sevdiklerimden bir liste yapmayı düşünüyorum. İpucu da vereyim, herhalde listenin hepsi Asya yapımlardan oluşacak. Ne yapayım onları izlemeyi daha çok seviyorum. Bende ki bu dil sevdası da olmasa. :D
Depresif başlayıp harflerin büyüsüyle keyiflenen ben denizden herkese iyi akşamlar.
Umarım gelecek yazılarda ne istediğini bilen bir kariyer planlamasıyla geri dönerim. Ve sene sonunda diplomalı işsizler ordusunun bir neferi de ben olmam.
Allah herkese sıkıntılı olduğu konularda rahata ermeyi nasip etsin.
Mutlulukla kalın.

12 Eylül 2017 Salı

Markalar - Mim

Merhabalar.
Son birkaç gündür buralara hiç uğrayamadım bu sırada hem takipçi sayısında hem de yorumlarda artış olmuş. Bunun için Sade ve Derin bloğunun sahibi Deeptone'a ve Blog Keşif Etkinliğini başlatanlara teşekkür ederim. Her yoruma geri dönmeye çalıştım ve pek çok güzel blog tanıma fırsatım oldu.
Bu yayında ise Kitabın DNA'sı bloğunun sahibi İrem'in beni mimlemesi üzerine bir mimle karşınızdayım. Aslında marka merakım hiç yoktur. Bir şeyi kaliteli ve ucuz bulursam almamazlık etmem. Her kullandığım üründe de karşılaştırma yapmaya çalışırım. Çünkü marka bana sadece bir etiket gibi geliyor. Klişe bir laf olacak hepsi küresel sermayenin oyunları. :)
Pek çok üründe aynı fabrika çıkışlı ama farklı etiketli hemen hemen aynı kalite ürünler bulabilirsiniz piyasada. Ama mimlendiğim için neredeyse tüm gün düşünüp vazgeçemeyeceğim markaları bulmaya çalıştım.

-Öncelikle Hand & Shoulders şampuanda devamlı kullandığım bir marka. Orta okul yıllarımda kepek problemiyle uğraşıp durdum. Pek çok şampuan denedim ama hiçbiri şu anki kadar etkili olmadı. Ama alırken aromasına pek dikkat etmem. Elma, limon ya da 'kadınlara özel' yazanı alıyorum. O an reyonda hangisi varsa.

-İkinci olarak Algida - Cornetto, hazır yazda bitiyor en sevdiğim dondurmayı yazmasam olmazdı neredeyse her çeşidini denedim denebilir. Dondurmadan ziyade karnımı bile doyuran bir yiyecek gibi. En sevdiğim yanı çikolata dolgulu korneti. Ayy şimdi bile canım çekti ama aşırı zayıf bir bünyem olduğu için benim için dondurma devri kapandı. Yoksa antibiyotikler hüküm sürecek.

-Üçüncü olarak ise çok zorlandığım bir marka oldu. Biraz nostalji olsun dedim ve Flormar'da karar kıldım. Ben makyaj yapmayı hiç sevmem. Hatta benim yaşımdaki kızlarla kendimi karşılaştırdığımda hala küçük bir çocuk gibi kalıyorum yanlarında. Kıyafet, süs püs merakım hiç yoktur. Tek bir şey dışında, oje. Sürekli süremesem de arada bir iki günü geçmemek şartıyla hevesimi almak için sürerim. Nedeni ise hassas bir cildim var ve oje ile aseton tırnaklarımın soyulmasına hatta kenarlardaki derilerin yanmasına neden oluyor. Çıkarırken çok tahriş olduğu için birkaç gün acıyla geziyorum. Onun için özel zamanlarda ya da çok istediğimde kısa bir süre sürüp eğleniyorum. Flormar ise benim çocukluğumdan hatırladığım oje markası. Şu an da bile pek çok marka var ama dediğim gibi ne merakım var ne de takip ediyorum. O yüzden kara düzen gidiyor ojeler ben de.

Üç markayı bulurken bile çok zorlandım. Daha da çıkmaz her halde. Dediğim gibi sadece bir etiket aslında gözümüzü boyayan. Git gide tüketici bir toplum oluyoruz. Her yeni çıkan marka ile telefon değiştiriyoruz. Evlerimiz kullanılmayan fazladan telefondan, tabletten geçilmiyor. Artık konuşmayı öğrenmeden Youtube'u açmayı bilen çocuklarımız var. Her şeyin fazlası fazlası daha fazlası yığılıyor hayatımızda. Biraz kendimizi hizaya çekmeliyiz. Bu maddi durumuzla alakalı değil. Artık herkes lüks yaşıyor. Herkeste bir kredi kartı var mutlaka. Bazılarında birden çok hatta. Önemli olan çok kazanıp pahalı şeyler almak değil. Her şeye rağmen tutumlu olup gerekirse para biriktirebilmek. Bir ayda o çok istediğiniz son moda eşyayı almayın ve bir yere yardım yapın. Yetimhanelere, huzur evlerine, rehabilitasyon merkezlerine ziyarette bulunun. Emin olun o atmosfer, çevrenizdeki insanların gülümsemesi, sohbeti her şeye bedel.
Mim amacından çıktı belki ama bence en güzel yerlere parmak bastı. Kendimize değer vermeliyiz tabii ki ancak yaptığımız davranışlar bizi nasıl bir insan olma yolunda götürüyor iyi gözlemlemeliyiz. İnsan çok zeki varlık isterse geleceği ön görebilir. Ve çabalamayla kendini baştan başa değiştirebilir.
Mutlulukla kalın.

7 Eylül 2017 Perşembe

Hibi Chouchou - Manga

Merhabalar.
Sizlere yine bir manga tanıtıyorum. Tatlı mı tatlı bir seri bu sefer ki. Hakim olan utangaçlık duygusu öyle güzel anlatılmış ki karakterlerin birbirlerine duydukları çekingenlik çok net hissediliyor.
Konusu şöyle, Suiren güzeller güzeli bir kızdır. Çizimi bile güzel siz düşünün. :) Orta okulda klasik ondan hoşlanan erkekler onun saçını çekmiş, eşek şakaları yapmış ve daha türlü zorbalıklarla dikkatini çekmeye çalışmışlar. Ancak işler Suiren için çok başka şekilde gelişmiş ve zaten içine kapanık olan kızımız erkeklerden de korkmaya başlamış. Yanında onu hep koruyan arkadaşı olsa da lisede de dikkat çekince giderek kaçıp saklanan hiç konuşmayan birine dönüşmüş. Ee shoujo manga olacak ya bu korkak kızımız liseye başladığında hala ilgi odağıdır ancak gözü kimseyi görmezken ona hiç dikkat etmeyen, soğuk birini görür ve ona aşık olur. Bu kişi de Kawasumi-kun'dur. İki içine kapanık aşık çekingen bir şekilde ilişkilerini yaşamaya çalışırlar ve ortaya masum bir lise hikayesi çıkar.
-Karakterlerimiz.
Suiren
Kawasumi
-Seride bu şekilde olan çizimler çok hoşuma gitti. Bolca da vardı hani.


-Suiren isminin anlamı yüksek yerdeki çiçek demekmiş. Okuldaki herkes ona bu şekilde hitap ederken o kelebek olmayı ister.
Ki böylece rahatlıkla uçup Kawasumi-kun'a yetişebilsin.
Ve bir bölüm de Kawasumi-kun da onun bir çiçekten çok kelebeğe benzediğini söylüyor.
-Suiren'in olduğu çizimler aşırı tatlıydı bence. Özellikle utangaç bir karakteri okumak daha sıcak hissettirdi.
Burada Kawasumi-kun'u izlediği aşikardır her halde. :)
Daha sosyal biri olmak istediğinde...
-Ve şaşkın aşıklar.

Burada festivallere geliyor ikisi ama okul arkadaşları Suiren'i görüp rahatsız edince çözümü maskelerde buluyorlar.
Uyurken bile elinden düşürmüyor tabii ki. >v<
-İlk hoşlantılar başladığında.


-Burada ikili nihayet çıkmaya başlıyor ve buluşmaya gidiyorlar. Suiren buluşma için kavunlu ekmek yapıyor. Ama Kawasumi kavunlu ekmeği hiç sevmediğini söylüyor. Randevu boyunca her konuda anlaşmazlık yaşayan ve hiçbir ortak zevkleri olmadığı öğrenen çift için Suiren'in en sevdiği yiyeceğin de diğeri tarafından sevilmediğini öğrenmek biraz yaralayıcı oluyor.
Manga uzun zamandır güncel vermedi. Bu yüzden tam bunlar oldu derken kesiliyor bölümler ama başka dillerde ilerlemiş diye biliyorum. Severseniz oralardan da takip edebilirsiniz. Masum, sıcak bir ilk aşk hikayesi. Suiren'e bayılıyorsunuz okurken. Vakit geçirmek için göz atabilirsiniz.
Mutlulukla kalın.

5 Eylül 2017 Salı

En Güzel Zaman

Merhabalar.
Bilenler bilir bilmeyenler de şimdi öğrensin benim dört yaşında çok tatlı ama çok da yaramaz bir erkek kardeşim var. Her yeni gün onunla bambaşka keşiflerle geçiyor. Bazen sabır sınırlarımı zorlasa da kısıtlı geçirdiğimiz şu tatil günleri hatırına da en çok bana şımarıyor.
Neden bunları yazdığıma gelirsek bugün onunla çok eğlendim ve söylediklerine çok güldüm. Hafızamda yitip gitmesin istedim bu yüzden buralara karalıyorum.
Annem çalıştığı için kardeşim bakıcıya gidiyor ve oradaki teyzesine de torunlarına özenip anneanne diyor. Kendi anneannemizi aklı ermeye başladığında çok sık görmedi. Bu yüzden hep onu yabancılıyor. "O senin anneannen" dediğimizde "hayır o annemin annesi" diyor hep.
Bu günkü oyunumuzda annem, o ve ben Şarkışla'daki kedimizi taklit ediyorduk. Birimiz dede, birimiz anneanne, diğerimizde Boncuk yani kedimiz oluyordu. Ancak her seferinde anneanne rolünü alan kişiye bakıcısının adıyla hitap ediyor ve asla Güldeste yani kendi kendi anneannemizin adını söylemiyordu.
Söz biraz uzuyor ama tablet oyunlarından parayla karakter almaya alıştığından hayatta onun için en yüksek sayı olan 20 para olduğunu savunup "Güldeste anneanneyi alamayız. O çok pahalı" diyordu.
Öyle böyle onu ikna ettik ama bu seferde ben hep kahkaha kriziyle oyunu yarım bırakınca beni "bak şimdi Güldeste anneanne yerine Semiha anneanne olursun" diye tehdit ediyordu.
İşte böyle hayatımdaki küçük afacana hala bir şeyler öğretme peşindeyim ama öyle laflar ediyor ki cevap veremeden kalıyorum. Her yeni gelen nesil daha bir akıllı maşallah.
*
Bir de konu dışı birkaç şey yazmak istiyorum. Bu yazıyı yazmadan önce hep  çocukları çok sevdiğimi belirtmeliyim diye düşünüp duruyordum. Evet, çocuklara hatta bebeklere bayılan biriyim. Yolda gördüğüm de asla dokunmam veya kucaklamaya çalışmam ama gözlerimle, sözlerimle sever dururum uzaktan. Asıl değinmek istediğim konu da burası. İşin uzmanı değilim ama gittikçe değişen, en azından benim çocukluğuma göre, ve bu süreçte kötüleşen bir toplumsal yaşantıya sahibiz artık. Çocuklara yapılan kötü muameleler giderek artmakta ve bu en yakınından gelmekte. Bu yüzden başkalarının çocuklarını severken fiziksel temastan kaçınmamız gerektiğini düşünüyorum. Kendi çevremizde, kendi eğitimimizde olan çocuklara da 'kişisel alan' kavramını iyice öğretmeliyiz. Çocuklara ne derseniz, yanlarında ne yaparsanız onunla büyürler. Önce kendimiz iyiye en yakın hale bürünmeliyiz ki gelecek nesil de iyiliklerle gelsin.
Mutlulukla kalın.

4 Eylül 2017 Pazartesi

Alışamadıklarım-ız.

Bir olayda tek taraflı dinlediğimiz zaman hep bir haklı vardır. Ne zaman ki diğerinin sözlerine de kulak kabarttık o zaman haklılık terazisi biraz oynar. Yine bir haklı vardır ama önceki gibi hep haklı değildir.
Çünkü muhatabı insandır meselenin.
'İnsan beşer elbet şaşar.' sözüne kanıttır her yaptığı. Ve daha nice ata sözlerine.
Eğer ortada hakemseniz daha da zordur bu haklılık meselesi. Suya sabuna dokunmayayım derken hep siz bulanmış olursunuz. Sonrasında da her kötülük size kalır.
Taraf iseniz o zaman birden değişmiş bir ruhta bulursunuz kendinizi. Ya bağıran çağıran ya da hep susan, konuşamayan. Ya da konuşsanız da karşısındakine anlatamayan.
İnsan gariptir.
İnsan en çok birbirine gariptir.
İnsan en çok kendine gariptir.
*
Bulunduğu yerde boğulacak olanlara gelsin.
Bu hayatta biraz olsun mutlu olmak için uçurumlarını bekleyenlere...

Murphy's Law of Love - Dizi

Merhabalar.
Hayatımda izlediğim ilk Tayvan dizisini anlatmak için bugün sizlerleyim. Beni çeken şey tartışmasız içinde Murphy kanunlarının geçmesi oldu. Biraz izleyince de gerçekten sevdim. Ama anladım ki Tayvan ve Tayland dizileri bana göre değil. Filmleri için aynı şeyi söyleyemem çünkü filmlerini beğendim.
Aslında bana göre Murphy kanunları deneysel işlerde daha geçerli olur ama bazı maddelerini sosyal hayata da adapte edebiliriz. Dizi de daha çok gönül işlerini içeren kanunlar oluşturulmuştu. Yani hemen hepsi asıl kanunlarla aynı değildi.
Konusu, Guan Xiao Tong (Li Jia Ying) hayatında Murphy kanunlarının egemen olduğuna inanan bir psikologdur. İşler ters giderse diye hep yedek planlar hazırlar. Bir gün çok sevdiği sevgilisi tarafından terk edilir. Bunu bir türlü atlatamayıp tüm gününü kişisel gelişim ve ilişki üzerine yazılan kitapları okuyarak geçirir. Birkaç ay sonra bir ajansta "aşk doktoru" olarak işe başlar. İnsanların gerçekte kendilerine uygun olan kişilerle tanışıp aşık olması böylece hasar almadan ilişkilerini sürdürmelerine hedefler. Ancak bir gün kendi çöpçatanlık ajanslarının karşısına bir boşanma ajansı açılır. Buranın sahibi de Ji Jia Wei (Danson Tang)'dir. Sevgilisine evlenme teklifi yaptığı günün ertesi günü terk edilen ve tek bir elveda sözcüğü bile duymayan yaralı bir adamdır. İnsanlar ayrılırken birbirlerine hak ettikleri vedayı yapabilsin diye bu ajansı kurmuştur. Çiftlerin istediği konseptte bir boşanma partisi yapılıyor ve bu partide son sözler söylenip vedalaşılıyordur. İşlerinde başarılı olmak isteyen bu iki karakter pek çok kez karşı karşıya gelir. Bir de işlerine burnunu sokmaya bayılan ofis çalışanları da olunca çözülemez bir düğümün içinde bulur ikili kendilerini.

3 Eylül 2017 Pazar

L♥DK - Manga

Merhabalar.
Sizlere bir manga ile geldim yine. Benim okuyup çok sevdiklerim arasında. Özellikle baş karakterlerin çizimlerini çok beğenerek okuyorum.
Konusu şöyle Aoi Nishimori, lisede ailesinin taşınması üzerine arkadaşlarından ayrılmamak için tüm kozunu kullanmış ve ayrı ev tutmaya ikna etmiştir. Bu uğruna ailesinden ayrıldığı arkadaşı ise Moe'dir. Moe okulun en popüler çocuğu Shuusei Kugayama'dan hoşlanmaktadır. Ama kibirli prens tüm teklifleri direk reddeder. Moe de o reddedilenlerden biri olunca Aoi onun üzülmesine dayanamaz ve Shuusei'den hesap sorar. İkilinin karşılaşması böyledir ancak daha sonra olacaklar onları sık sık karşı karşıya getirir. Çünkü Aoi yan dairesine yeni taşınan kişinin Shuusei olduğunu öğrenince ve bir de kendi yüzünden su basan ev kullanılmaz hale gelince ikisinin beraber yaşamaktan başka çaresi kalmaz. Bir de buna Shuusei'nin umursamaz ve sapıkça hareketleri eklenince Aoi'yi zor bir lise hayatı beklemektedir.

2 Eylül 2017 Cumartesi

Q10 - Dizi

Merhabalar.
Gelişen teknoloji ile benim en büyük hayallerimden biri olan robotlarla yaşamak artık o kadar da hayal değil. Bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz aynı evi paylaşıp, ortak bir hayata sahip olacağımız robotların kullanımının yaygınlaşması görmeyi en çok istediğim yeniliklerden. Ve tabii bunu anlatan film veya dizilerde işte aradığım gelecek bu dedirtiyor bana.
Q10, bir Japon dizisi. Fukai Heita (Takeru Satoh) isimli kahramanımızın kendisini ve çevresini sorgulamasıyla sürüp giden bir hikayesi var. Fukai Heita daha önce kalbinden bir operasyon geçirmiştir. En yakın arkadaşı yine onun gibi hastadır. Ve bu süreç onu o kadar bezdirmiştir ki her şeyi anlamsız bulmaya başlar. Çevresindeki insanların yaşamak için duydukları isteği ya da birbirlerine verdikleri önemi, sevgiyi yadırgar hep. Bir gün okul penceresine yaslanmış birini görür. Merak edip yanına gider ve bu kişinin uyuyan bir kız olduğunu fark eder. Çocukluğundan beri insanların azı dişinden piyano sesi geleceğini hayal eden Heita bir an kendine engel olamaz ve kızın dişine dokunur. Ancak asıl gariplik burada başlar. Kızın dişinde 'la' sesi gelmiştir ve bastığı diş maviye dönmüştür. Olanlarla telaşa kapılan Heita kızın uyanıp aslında robot olduğunu öğrendiğinde ne yapacağını bilemez hale gelir. Bundan sonra Kyuto'nun Dünya'ya alışma sürecini ve neden Heita'nın hayatına girdiğini izleriz.
-Kyuto (Atsuko Maeda), okulda herkesle tanışır ve kaynaşır. Ve gün geçtikçe onların hayatlarını değiştirmeye başlar. Başlarına gelen kötü şeyler de diğerleri görmezden gelirken o yardım eder. İşte o zaman zamanla kimin robotlaşmış olduğunu daha iyi anlarız.

-Heita her ne kadar Kyuto'yla yakınlık kursa da onun robot olduğu gerçeğini bir türlü aklından atamaz.



-Kyuto'nun yanındaki okula kamp kurmuş bir bilim kadını. Okulda çalışan bir hocayla da aşırı komik sahneleri var bu arada.
-Bu da öğretmenimiz. Kyuto'nun robot olduğu anlaşılınca onu annesiyle yaşadığı eve getirmişti.
-Küçük deniz kızı hikayesi pek çok Asya dizisinde kullanılır burada da vardı.
Kyuto, sınıftaki gitar çalan kızın penasını pul sandığı için onu da deniz kızı zannediyor.
Ve ona saldıran kız grubundan onu böyle kurtarıyor. Daha sonra kıza söyledikleri bakalım deniz kızını nasıl etkilemiş.

Tabii ki, müzik hayattır!
-Okulda Kyuto'ya kafayı takmış bir çocuk vardır. En sevdiği manga karakterine çok benzediği için onu takip edip durmaktadır. Ve bu takiplerde Kyuto'daki garipliği fark eder. Heita hem onun vazgeçirmenin hem de sırlarını korumanın yollarını arar.


Ve bir günlük randevu karşılığı Kyuto'yu takip etmekten vazgeçiyor.
-Burada Kyuto'ya ağlamasını söylüyordu. Ama o bir türlü ağlayamıyor ve kendisine kırıcı şeyler söylerse ağlayabileceğini söylüyor. Ancak başka bir zaman Heita'nın 'hiçbir şey iyi olmayacak' sözüne ağlamaya başlayan Kyuto'yu bu seferde kimse susturamıyor.
-Bir de efsane utanma sahnesi var. Heita'ya bir kız çarpar. Buraya kadar her şey normal. Ama Kyuto onun yanaklarının neden kızardığını sorar ve aldığı 'utanıyor' cevabı üzerine 'ben de utanabilirim' deyip o meşhur mimiğini yapar. Hala canım sıkılınca o sahneyi taklit ederim. :D

-Bir daha ağlamanı istemiyorum dendiğinde verilecek en güzel cevap. :)

-Artık Heita için pek çok şey netlik kazanır.



-Diziyle ilgili pek çok şeyi sevdim. Heita'nın iç çatışması ve vardığı sonuçları dinlemeyi. Diğer arkadaşlarının yaşadığı zorluklarla nasıl başa çıktıklarını ve diğerlerinin onlara koşulsuz yardımını. Pek çok insanın içinde yaşadığı bunalımlar ve toplumun her kesiminden, her yaş grubundan kişilerin kafasına taktıkları farklı farklı konuları çok iyi yansıtılmıştı.




-Başlatma tuşu olur da resetleme tuşu olmaz mı hiç.
-İşte beklenen an. Kyuto neden gönderilmiş?

Ve böylece hikayemiz biter. Aralarda pek çok olay ve benim hazırladığım pek çok resim var ama bu kadarı diziyi anlatmaya yeter diye düşünüyorum. Onlar da bana kalsın. :)
Japon dizilerine ilginiz varsa bu kaliteli diziyi izleyebilirsiniz. Eminim çok zevk alacaksınız.
İyi seyirler.
Mutlulukla kalın.