İçimizi titreten korkular kaçınılmaz mı?
Böbürlendiğimiz o olacakları hissedebilme yeteneği felaketi hissettiğimizde sonunu tahmin edemeyeceğimiz için işe yaramaz mı?
Uzakları düşündüğümüz süre boyunca sızlayan ruhumuz çok mu acınası?
Göz kapaklarımız kaşınsa bile akmayan damlalar güçlü mü yapıyor bizi?
Büyüdüğümüz her saniyeye pişman olmak geriye döndürüyor mu bedenimizi?
Bizimle hiçbir ilişkisi olmayan hatta bizi tanımayan insanlardan nefret edebilir miyiz?
Ben kimseyi incitmem o zaman onlarda bana anlayış göstersin dediğimiz zaman çok mu hayalciyiz?
Kocaman kanatlarımız olduğunu ve onlarla tüm sevdiklerimizi sakladığımızı hayal ettiğimiz yaş yirmi bir olamaz mı?
Haykırmak isterken susmak zorunda kaldığımızda söyleyemediğimiz o her kelime boğazımıza dizilip bizi boğduğunda bu gerçek bir intihar mı?
Yüreğinle beraber seni incitenleri parçalarken kim suçlu?
Kendini eksiltmek pahasına, yıllarca direndiğin nefreti ruhuna bulayınca kim karşına geçip sana kızabilir?
Her defasında kendini durdurup, affetmeye çalışıp, düzeleceğini sanıp nereye kadar yaşayabilir insan?
Gerçek isteklerini unutturacak kadar değiştirip kendini güç sahibi olmak istediğinde ortaya çıkan enkazda kalanlar neyden şikayet edebilir?
Gözlerini her kırpışında değişimi bekler insan böyle olunca.
Birilerine bir şeyi yaşatmadan önce düşünün.
Eminim herkesin sol tarafı doludur ve belki günün birinde sızlar.
Yadırgamayın o zaman. Vardır bir sitem edeni.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder