İlk ve bu yüzden çok değerli mim yazımda da bahsettiğim gibi bir süredir bilgisayarımla ayrıyız. Kendileri yeni dönemin ilk gününde çıkardıkları problemden ötürü servise gönderilmişlerdi. Nihayet üç hafta sonunda bana geri dönmeyi başardılar. Her ne kadar bana özel bir blog olsun diye başlasam da yavaş yavaş artan ve beni inanılmaz mutlu eden takipçi sayımla biraz daha ortak payda yazıları yazayım dedim. Tabii bu materyalist tarafımın düşünceleriydi. İçimdeki diğer hayalci tarafsa hala en sevdiğim şeyleri yazmamı söylüyordu. Tembel panda olan ben ise 'amaaan boşver' kafasında hep yatmak istiyordu. Ben de hepsini ortak paydada buluşturup hem diğer bloglarda gördüğüm benzer bir yazı türünü hem de benim için gerçekten değerli olacak bir şeyleri yazmaya karar verdim. Pandaya ne oldu diye sorarsanız şu an sırtıma vuran güneşle şımartılıyor. :)
Laf cambazlığı yapacağım derken unutmadan şu ana kadar yazılarımı okuyan ve güzel yorumlarda bulunan herkese çok teşekkür ederim. Yazmak harika bir şey ve şimdi anlıyorum ki yazdıklarımızı paylaşmak da çok güzel.
Evet yazımızın konusu bilgisayarım yokken neler yaptığımla ilgili.
-Öncelikle bol bol kitap okudum ve aldım.
Diğer iki resimde görüldüğü gibi bilgisayarım geldi. Bu fotoğrafı arkadaşıma göstermek için çekmiştim ve yeniden çekmek yerine bunu koymayı tercih ettim.
Bu kitaplarımı sahaflardan aldım ve gayet uyguna geldi. Özellikle en üstteki Kırmızı Pazartesi kitabını Kayseri'de en sevdiğim sahaftan aldım. Evet anlaşıldığı üzere benim şehrim şu aralar Kayseri sorusu olanlar hiç çekinmesinler. Sıfırın altında olan yer yön hislerimle üç senenin sonunda hakimiyet kurabildim bu şehirde. :D
Sondaki güzelleri bilgisayarımı almaya gittiğimde D&R'dan aldım.
İşte kitap alımlarım böyle oldu. Arkadaki sarı çiçeğim ve mandala tutturulmuş her türden hatıralarım da size merhaba diyorlar. -Şimdi ise okumalarıma geçelim. Şimdiki gibi perdeyi sonuna kadar açıp güneşe karşı kitap okumayı çok severim. Hem ruhum hem de kendim sıcacık oluyoruz.
Bayıldığım kitaplardı hepsi. Asude'lerin ikisi de iki güne bitti. Tehlikeli İlişkiler'den sonra kendime geldim resmen. Az kaldı aşka inancım bitiyordu. :) Ve ayraçtaki sözüne sonuna kadar katıldığım kadın. Tüm okumalarımda bana eşlik etti kendileri.
Bu da Tehlikeli İlişkiler'i okurken bir an. Yine bir pencere önündeyim. Sıcacık kahvem. Ohh daha ne isterim.
Tehlikeli İlişkiler kitabını ayrıca yazmak istiyorum. Her yönüyle bayıldım kitaba. İlk defa mektuplardan oluşan bir kitap okudum. Ama asıl yazmak istememin nedeni böyle toplumdaki yanlış addedilen şeyleri anlatan kitaplara duyduğum sempati. İşlerimi toparladığım anda artık benimle olan bilgisayarımın başına oturacağım sayın okuyucular.
-Bir değer uğraşım ise dizi-filmler oldu tabi ki.
Daha öncesinde akıllılık edip bazı dizi filmleri telefonuma atmıştım. Parça parça onları izledim sıkıldıkça. Öncesinde bir 96'lı olarak lise zamanlarımda yayılmaya başlayan Korecan virüsü beni de etkisi altına aldı. Bunun nedeni içimde bir türlü solduramadığım yönetmen olma hayali olsa da daha sonra Kore kültürü ve çekik gözün cazibesi beni diğer Asya ülkelerinin yaptığı işleri izlemeye yöneltti. Zaten düyadaki bütün ülkelerin sinema tarzını merak eden biriyim. Bir taşla pek çok kuş diyebiliriz.
İşte bu yüzden buyurun sizi Asya semalarına alalım.
İlk izlediğim dizi Q10. Bunu da ayrıca yazacaklarım arasına ekledim. Merak eden olursa takipte olsun.
Ve 'nerede o eskiler azizim...' dedirten ikinci bir dizi izledim. Bilmeyenlere söyleyeyim. Bizim sektör nasılsa orası da aynı olmaya başladı. Son zamanlarda hep bir zengin çocuk, spor arabalar, bitmeyen paralar ve saf salak kızlar dolu diziler. Ama eskiler öyle miymiş? Oyuncular zaten rüştünü ispatlamış, çok ünlü kişiler ve işin içine bolca dram, acıklı müzikler katınca tam bana göre olmuş.
Ayrıca iki film izledim. Bunlardan biri 2046'nın kalbi kırık kalan kızı Ziyi Zhang'ın Sophie's Revenge adlı komedi filmi. Çok güzeldi, sıkıldığınız da göz atabilirsiniz. Eğlendirir.
Diğeri ise Tehlikeli İlişkiler'in Güney Kore uyarlaması olan Untold Scandal'dı. Açıkçası onu beğenmedim. Kitapla olan olaylar birebir aynıydı. Sadece karakterlerin hayat hikayelerinde bazı şeyler değiştirilmiş. Ama sevemedim. Oyunculuklar iyi değildi. Ve Valmont'u canladıran karakterin senaryo gereği yaş farkı gerektiren sahneleri çok bayağı geldi. Esas kızla çekilen sahneler bile duygusuz, sanki pazarlama taktiğiyle konmuş gibiydi. Çok öncelerde izlediğim Jang Dong Gun'un çektiği Dangerous Liaisons filmini izleyebilirsiniz onun yerine. Orada da yakışıklı aktöre Ziyi Zhang eşlik ediyor.Evet tarzımın çokça dışında olduğunu düşündüğüm bir yazı oldu ama bir kere yazmaya karar verdim. Büyük olasılıkla bir daha böyle bir yazı yazmam. Bu da dursun bir köşede.
Özlemişim yazmayı. Umarım siz de keyifle okursunuz.
Mutlulukla kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder