İşte gelmiştim. Ve işte, oradaydı.
Saatime baktım hemen. 15:28. Koşar adımlarla yanına yaklaştım ve karşısına oturdum. Sandalye daha da soğuktu havadan ama umursamadım. Bu umursamazlığın cezasını şiddetli bir karın ağrısıyla çekeceğimi bilsem de şu an en önemsiz şey buydu belki de.
Kısa bir selamlaşmanın ardından ellerimi birbirine birleştirip masanın üstüne koydum. O da sağ elini kaldırıp iki çay söyledi. Daha sonra benim gibi ellerini birleştirip masaya koydu. Ellerimiz arasında neredeyse iki karışlık mesafe vardı. İkimizden biri cesaretli olsa soğuğa karşı kendi sıcaklıklarımızı paylaşabilirdik. Ne yazık ki ben korkaktım. Ve cesarete bulaşmayacak kadar temkinli.
Üzerinde dumanı tüten çaylar geldi. O sırada birbirine çok yakın mesafede duran ellerimizden kafamı kaldırıp ona baktım. Saniyelik bir görüntüydü belki ama bu onun da mesafeleri sıfırlamak isteyen ellerimize baktığı gerçeğini değiştirmiyordu.
Kısa bir sohbetti o anki. Ya da o konuştu ben dinledim. Çaylar bittiğinde ayağa kalkıp hesabı ödemeye gitti. Tekrar saatime baktım. 15:55. Tam yirmi yedi dakikadır gözlerine bakıyordum ve bu artık ondan vazgeçmem için gerekli cesareti vermişti. Ama ne yazık ki ben korkaktım. Ve cesarete bulaşmayacak kadar temkinli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder